İkinci dünya savaşı neticesinde , dünya Almanların üzerine çok gitti. Almanlar , birinci dünya savaşının hemen ardından girdikleri 2. dünya savaşında ağır bir yenilgiye uğradılar. ve sonra , iki farklı Almanya'da yaşamak zorunda kaldılar.
Alman kadınları , 2. dünya savaşı sonrası ekmek bulmak zorundaydı .
Modern dünya , belki Almanya'yı yerle bir etti. Ancak ; Alman ruhuna ilişemedi.
Almanlar, kant , hegel , schopenhauer , fichte vs. gibi feylosoflarla yeniden bir Almanya inşa ettiler .
Dünya Almanyayı yıktı . Ancak ; Alman ruhuna dokunamadı .
Bazı kitaplarda Hegel , birinci dünya savaşına yol açan Alman oteriterliğinin ve ikinci dünya savaşına sebebiyet veren Nazi Almanya'sında ete kemiğe bürünmüş milliyetçi devlet arayışının temsilcisi olarak gösterilmiş ve adı 20. Yüzyılın ahlaki felaketleri ile beraber anılır olmuştu.
Kant ve lessing , Hegel üzerinde büyük etki bırakmış filozoflardı.
Lessing'in kariyerine başladığı ortamda Alman edebiyatı , Alman tiyatrosu ve Alman edebiyat eleştirisi diye bir şey yoktu.
Yine , Alman Edebiyatının büyük ustası Goethe doğduğunda , Bach ömrünün son yıllarını yaşıyordu.
Kant ise hayatta idi .
Goethe'nin Alman dilinde yaptığı şey , çok büyük bir ihtilal olarak ifade edildi.
Başkalarını hiç beğenmemeye meyyal olan Nietsche bile , Alman Dilinin başmimarı olarak Goethe'yi kabul etti.
Alman Diline her türlü duyguları ifade etmeye elverişli bir yumuşaklık, Goethe tarafından kazandırıldı.
Goethe'den önce Alman dili , Fransızca'ya nazaran çok gerilerde kalmıştı. Bir çok kavram Fransızca olarak veya Fransızca kelimeler ile ifade ediliyordu .
Hatta , bütün Alman Saraylarında Fransızca konuşuluyor. Fransızca espiri yapılıyordu. Fransızca bir nevi yarı resmi konuşma , hatta yazışma dili haline geldi .
İşte Alman dilini , olgun bir edebiyat dili haline getirmiş olanların başında Goethe bulunmaktaydı .
Kısacası ; Alman ruhu ayaktaydı.
Bize gelince ,
Birinci Dünya savaşından çıkmış ve bir kurtuluş savaşı vermiş bu yüce Millet , yani ( Türk Milleti ) ise, şu günlerde dinlediği müziği , kullandığı lisanı ve yaşam biçimini kavga konusu haline getirdi.
Bizim kavgayla halledebileceğimiz sadece tek bir konu vardı :
O da terördü.
Kavga edeceğimiz şey , kendi değerlemiz değildi.
Bu milletin sahip olduğu en yüce değer Türk Milli Kültürüydü.
Binalar yıkılabilir.Köprüler çökebilir. İnsanlar susabilirdi . Ancak , Türkçe susturulamazdı .
Baki , Fuzuli , Nedim , Dede Efendi , ibni Sina ve Farabi , köroğlu , dadaloğlu , Yunus , Hacı Bektaşı Veli ve Hoca Ahmet Yesevi çerağ halinde idi.
Milli değerlerimiz kavga konusu yapılmamalıydı.
Türk tarihinde bize varlık kazandırmış kahramanların , manevi hatıraları incitilmemeliydi.
Onlar incitilirse , milli varlımız tehlikeye girerdi.
Yıkılan milliyetçi duyguların yerine , hiç bir şey ikame edilemezdi.
Türk Milliyetçiği ayaklar altına alınamazdı.
Ayağının altına aldığını zannettiğin bu değer , gün gelir başının üzerinde demokletusun kılıcı gibi dururdu.
Türk Milliyetçiliği , insanımızın ayağını bastığı toprağa , kendisi ile birlikte basan dost ,komşu ve akrabalarını top yekun sevmenin ve saygı göstermenin tek ve yegane adresiydi.
yani , toprağı inciltmeden sevenlerin ismiydi.
Herkese sevgi ve selamlarımla...
* Türk Milliyetçiliğinin , Alman Milletçiliği ile hiç bir benzerliği yoktur.Bizim milliyetçilik anlayışımızın temelinde insan sevgisi vardır.