Bazı yaşanmışlıklar vardır. Ta orada gibi gözükür.
Aslında , onlar tam yakınımızdadır. Onun için biz onlara hikaye diyemeyiz. Masal gibi bakamayız.
Onlar , bizim hemen yanı başımızdadır.
Bunlardan biri Çarkçı Niyazi Dayının hayat hikayesidir.
Ben kendisini hiç görmedim. Tanıma şerefine eremedim. Ancak , onun yaşadığı bazı hatıralar kulağımıza rivayet halinde ulaşdı.
Bu yaşanmış hadiseyi bize anlatan değerli bir büyüğümüz idi.
Bu büyüğümüz Dursun amca, mahallemizin bilge kişisi , adeta yaşayan dedekorkutu idi. Biz çocuklara zaman zaman Atatürk’ü anlatır , cumhuriyet sevgisi ve bilinci vermeye çalışırdı. Konu milli tarihimiz olunca heyacanlanırdı.
Bu kıymetli büyüğümüz , Çarşamba’nın Sarıcalı Mahallesinden 1911 /12 Trablusgarb şavaşına ve oradanda 1. Dünya Savaşına katılmış Çarkçı Niyazi dayıdan bahsederdi. Rivayet odur ki , Çarşamba’nın bu yiğit insanı , Arap Çöllerinde İtalyan veya İngilizlere karşı savaşırken , sahrada İngiliz veya İtalyanların yanında çarpışan Arap aşiretlerine bağlı bazı kimselerce , çenesi ve boğazına cemeke benzer bir şey takılarak sürüklenmiş ve bir müddet sonra öldü sanılarak bırakılmıştı.
Aslında o gün boynuna cemek takılarak sürüklenen Çarkçı Niyazi Dayı değildi. O gün boğazına cemek takılarak bugün İsrail’in kucağına sürüklenen Kudüstü.
Mehmed’in boğazına takılan cemekti… sürüklenen ise Kudüs…
1919 ‘da başlayan Filistin halkının kıyamı , manda hükümeti ile sıkı ilişki içinde bulunan Arap Devlet liderlerinin kararları ile durdurulabildi. Osmanlının bölgeden çekilişinin ardından, Filistin halkının istekleri gerçekleşinceye kadar devam edecek 1936 kıyamında aciz kalan İngiltere , Arap idarecilerinden yardımcı olmalarını istedi.
Onlarda İngiltere’nin bu çağrısına uyarak , 1936 yılında Filistin halkına : ‘ Biz bütün Arap Kralları ve Emir Hüseyin bin Abdullah ile birlikte , dostumuz İngiltere’nin hüsnüniyetine güverenerek , Filistin halkını sukunete çağırıyoruz. ‘ şeklinde açıklamada bulunmuşlardı.
1948 Yılında İsrail devletinin kuruluşuna karşı Filistin’e giren Arap Orduları , kapalı kapılar ardında İsrail’in kurulmasına yardım etti.
İslam topraklarının bütünlüğüne ( Osmanlı Devletine ) savaş açmış olan Faysal Bin Hüseyin ‘ Biz Araplar , özelliklede aydınlarımız Siyonizm devrimini bekliyoruz.Yahudilere yardım etmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız ve onlar için rahatça yaşayacakları vatana yerleşmelerini temin edeceğiz. ‘ demişti.
1948 Yılında Filistin’e giren Arap Ordularının ilk işi, Filistin siyaset kurumlarını kapatmak oldu. Filistinliler bu problemleri halledecek kurumların başında Kudüs Müftüsü Emin El Hüseyni’nin bulunacağını sanıyorlardı.
Cemek , artık Kudüs’ün boynundaydı.
1290 Yılında İngiltereden 1. Edvard , 1306 Yılında Kral Philip ve 1498Yılında Lois tarafından Fransa’dan çıkarılan Yahudiler , Avrupa ‘da sur içinde gettolarda yaşadılar. Fransız ihtilaline kadar Haham Rahonun tavsiyesine uyarak , görünüşte Hıristiyan, aslında Yahudi kalmayı başardılar . Ticaretle uğraşıp , eşitlik ve adalet kavramlarının gölgesine gizlenmeyi ve Fransız devrimini gerçekleştirmeyi sağladılar.
1791 ‘de Fransız ihtilal idaresi, Yahudilerin Fransızlarla eşitliğini bildiren kanunlar yayınladı.Napolyon , Yahudilerin Fransadaki hamisi oldu.Onlara Filistinde bir vatan sözü verdi. 1860 Yılında Fransada ,ELİANS hareketi kuruldu ve bu cemiyet vasıtası ile Filistinden ilk defa toprak alımı yapıldı.Yafa’ya 4 km uzaklıkta Mikra İsrail denilen yerde ziraat mektebi inşa edildi.
14 Mayıs 1948 Yılında ise , İsrail Devletinin resmen kurulduğu ilan edildi.
ABD ve Rusya tarafından desteklenen 30 Ekim 1991 tarihinde başlayan Madrid görüşmeleri ve daha sonra 13 Eylül 1993 tarihli Oslo anlaşması ile Kudüs konusu, sadece Arap ve Müslümanları ilgilendiren bir konu olmaktan çıkmış Çin , Hindistan gibi ülkelerin de karışabileceği bir konu olmuştu.
Bu yüzden olsa gerek , bugün bütün dünya ortadoğuda toplandı.
4 Mayıs 1994 te imzalanan Kahire anlaşması , 26 Eylül 1995 tarihinde imzalanan Taba anlaşması ve bundan bir yıl sonra imzalanan El Halil anlaşması , yorulmuş Yaser Arafat’ın başarısı gibi gösterilmişti.
Şu günlerde Kudüs ile ilgili yeni şeyler planlanmaktaydı.
Cemek , Kudus’ün boğazındaydı. ve Kudüs sürüklenmekteydi.
Dedim ya ..! yazmamın bir sebebi vardı..!
Herkese selam ve sevgilerimle…
Not: Hiç tanımadan sevdiğim Çarkçı Niyazi dayının aziz hatırası önünde , bir Türk çocuğu olarak eğiliyor ve kendisini saygı ile selamlıyorum. İsmini bir metafor olarak yazıda zikrettim. Umarım aziz hatırası araştırılır bir kitap olur. Ben anlatılanlardan( rivayetlerden ) hareketle kendisinden bahsettim. Büyüğüme saygılarımla…Allah Mekanını cennet etsin. Rivayetle bana intikal eden bilgiler burada sadece metafor olarak kullanılmıştır.