Işıkta uluyarak !
Döndü bu kurt Oğuz’a
Tıpkı bir insan gibi
Ağzından sözler döktü
( Oğuz Kağan Destanı ; Türk Kültüründe Kurt izleri , Tuğrul Çelik )
Bozkurt , Göktürklerin Bozkurt Destanında ana , Uygur destanında atadır. Abdulkadir İnan’a göre ise, Türk Milli Kültüdür. Devlet sembolüdür.
Göktürkler karşısında bütün düşman boylar birleşir . Her zaman olduğu gibi , Çin de bunların arasındadır.
Uçmağa varamayan Göktürkler, esir olur. Göktürk Kaanının en küçük oğlu Kıyan(Kayan ) , yeğeni Negüz ( Toguz )da esirler arasındadır. Esarete 10 gün dayanabilirler . On gün sonra kaçarlar. Daha önce kimsenin bilmediği bir yere varırlar.Dört bir yanı aşılmaz kayalarla çevrili bu yere, Ergenekon adı verilir.Bu yerde 400 yıl kalırlar. Bu destanın en önemli özelliği, Türk tarihi ile paralel özellikler gösteriyor olmasıdır.
Ziya Gökalp’in Malta sürgünü yıllarında kaleme aldığı ‘Alageyik’ hikayesinde :
Kapanması çok yıldı
‘ Açıl ‘ dedim . Açıldı.
Yol verince gizli yurt
Aldı bizi bir bozkurt
Kaf – Dağından geçirdi.
Türk İline götürdü.
Şeklinde Türk Milli Kültünden bahsedilmektedir.
Bir süredir , Kazak Türkçesi öğrenmeye çalışıyorum. Zannedersem , bir mesafe katettim. Ahmet Yesevi Üniversitesinde 2 alanda :( Yerel yönetimler ve Arapça konularında) 2 yüksek lisans yaptıktan sonra, Kazak Türkçesine bigane kalmak olmazdı sanırım. O sebeble , Ahmet Yesevi Üniversitesi tarafından, bu amaçla basılmış kitaplarla ve Kazak Türk’ü bir hocamızla , bu konuda çalışmaya başladık. Başardık sanırım.
Kazak Türkçesi öğrenirken hissettiğim şey, çok ilginçti. Sanki , anne ve babamı ziyarete gidiyor gibiydim. Öğrenmeye çalıştığım şeyde, benim dilimdi. Kazakça’yı öğrenirken , Türkçenin köklerine inmenin lezzeti içindeydim. Bizde burada, Anadolu Kazakçası konuşuyorduk. Kazak Türkçesini öğrenmek , Yılların uykusundan uyanmak gibiydi.
Ve ben bu uykudan uyanırken mutlu idim. Kazak Türkçesi öğreniyordum. Mete , ordusu ile Bozkurtun önünden geçiyor ve Ergenokondan çıkıyordu. At’tila , Roma İmparatorluğunu yakasından tutmuş sallıyordu.
Ve ben Kazak Türkçesi öğreniyordum. Dağları, taşları ve ovaları aşıyor , zamanla ve alışkanlıklarımla mücadele ediyordum. Enver, benim entelektüel zevkle aşmaya çalıştığım bu dağları ve taşları, mihnet ve kahırla aşmış, Belhi Civan’da şehadet şerbeti işmişti. Sağ omuzunun üstünde dikili olan kısımdan çıkan Kur’an, Moskova Askeri müzesinde, olayın tanığı olarak bulunmakta ve orada durmaktaytaydı.
M.Kemal Atatürk , Anadolu kıtasında : ‘ Ne Mutlu Türk’üm Diyene ‘ diyordu. Atama rahmet ! Biz , Türk olmaktan çok mutluyduk.
Oğuzhan’dır soyumuz , Atatürk başbuğumuz.
( Genç Türk Marşı )
Kendine dal , kök arayanlar ,hangi ismi alacaksa alsınlar. Biz aldığımız isimden , son derece memnun ve mutluyduk.
Ben Kazakça öğreniyordum.Türkçenin Özbek , Kırgız , Tatar , Türkmen , Uygur , vs. lehçeleri ile karşılaşıyor, Türkçenin derinliği karşısında hayretler içinde kalıyordum.
Biz Anadolu kıtasında Türkçe ( Anadolu Özbekçesi , Kırgızcası , Tatarcası , Kazakçası , vs. ) ile konuşuyorduk. Akdeniz ve karadenizin dalgalarının dilimizin sahiline vuruşunu hissediyor , torosların ve zigananın dilimize verdiği yokuşu soluyorduk. Tanrı dağının rüzgarını, torosların rüzgarıyla birlikte harman ediyorduk.
Kısacası , ‘Büyük Türkiye ‘ ( Turanın ) tahayyülü içindeydik.
Yedi yaşında Arslan babaya
verdim selam
Hak Mustafa emanetini
eyleyin eman
İşte o zamanda bin bir zikrini
Eyledim tamam
Nefsim ölüp La mekana
Yükseldim ben işte
( Hikmet 1 , Hoca Ahmet Yesevi )
21 yaşlarında Medine İslam Üniversitesinde öğrenciyken , benimle birlikte aynı odada kalan Doğu Türkistanlı, Uygur Türk’ü bir arkadaşım vardı. Adı : Turan’dı . Bir gece rahatsızlandı. Bu arkadaşı , sırtımda Üniversitemiz bünyesinde ki hastaneye getirmek mecburiyetinde kaldım.
Yurttaki odalarda, en fazla 3 kişi kaldığımızdan, gece yarısı yardım alacağım kimsede yoktu. Bu kardeşimi , ateş topu bir sıcağın içinden yürüyerek hastaneye götürmeye çalışıyordum. Bu benim İslam ve Kan kardeşliğim idi.
Turan adlı delikanlı hasta ve onun yükü omuzlarımda idi. Bir Anadolu Türk’ü Oğuz , kardeşi Uygur Türk’ünü sırtlamıştı.Zira , Turan rahatsızdı . Hastaydı. Zayıftı. Bugün Turan’ın zayıf olduğunu düşünmüyorum.Hastalığınında bir nebze iyileştiğini biliyorum. Ancak , son bir omuz vermek gerektiğini sanıyorum.
Kırgız yazar Tölögön Kasımbeg , Kurda yapılan işkence ile Rus zulmü altında ki Türklerin yaşadıklarını anlatmaktadır. Kurdun canlı canlı derisinin yüzülmesi ve bu esnada , kurdun bozmadığı duruşu, onun asaletinden kaynaklanmaktadır. O yüzden derler ki : ‘ Kurda , Kurd gibi durmak gerektir ‘
Yine , Kürşad’ın Kırk Yiğidi, Uçmağ olacak.
Anladım ki , O zaman bozkurt , bozkurt olacak …
Doğu Türkistan , yine bizim ( Uygur’un , kazak’ın ) olacak.
Herkese selam ve sevgilerimle…
Not : Doğu Türkistan’ı işgal edip , Uygur ve Kazak Türk’ü kardeşlerimize baskı yapan Çin zulmünü ve diğer Müslüman kardeşlerimize zulmeden emperyal güçleri , Allah’a şikayet ediyorum. Şimdiden , herkesin ramazan bayramı kutlu olsun.
Af ola bayu geda
Nasırın ( Yardımcın ) Allah ola
Bayram o bayram olur.
( Alvarlı Efe )
- Bazı bilgiler (Tuğrul Çelik’in, Türk Kültüründe Kurt izleri ) kitabından alınmıştır. Kitabın okunması temennisi ile