İki kişinin yaşamını sürdüğü eve gelen elektrik faturasındaki rakamın iki yüz elli liraya doğru yaklaştığını görünce şaşırmadık desem yalan olur.
Zamlar yapıldıkça yüzlü rakamlar yüz ellileri, yüz ellili rakamlar iki yüzleri, iki yüzlü rakamlar da iki yüz ellilere doğru tırmanmaya başladı.
Nasıl olsa enerji şirketleri tüketicileri Hasan dağı’ndaki “arpalık” olarak görüyor.
Oradan besleniyor.
Ne deniyordu şu ünlü Hasan dağı dizesinde;
“Hasan dağı arpalıktır,
Eğer saban yürürse…
Her derede bir değirmen,
Eğer suyu gelirse…
Her köylüden bir tavuk,
Eğer köylü verirse…
Güzel gidiş bu gidiş,
Eğer sonu gelirse…”
Elektrik ülkemizde üretiliyor.
“Yerli” sayılıyor.
Çünkü elektrik ithalatı yok denecek kadar az hatta ihracatın gerisinde kaldığı yıllar bile var.
Enerji piyasasına gün geçtikçe özel şirketler hakim oldu.
Elektrikten doğalgaza, dağıtımdan üretime her şey özel şirketlerin eline geçti.
Daha çok kazanç elde etme hırsı hep faturalara yansıdı.
Tüketicilerin cebi her geçen ay daha fazla yanmaya başladı.
Enerji piyasasının özel şirketlerin değil de devletin elinde olduğu yılları gözümün önüne getiriyorum.
1970’li yıllar.
Ülkede enerji sıkıntısı had safhada.
Siyasi değerlendirmesi bir yana kendine özgü espri ve mesaj verme anlayışıyla siyaset diline ayrı bir renk getirmiş olan Süleyman Demirel’den geriye unutulmayan sözlerinden birini hatırladım.
Gazetecinin elektrik ile ilgili sorduğu soruya esprili bir şekilde şu yanıtı vermişti:
“Elektriğin komünisti olur mu? Yazın biz Bulgaristan’dan elektrik alıyoruz. Kışın Bulgaristan bize elektrik veriyor.”
Evet, o yıllarda elektrik enerjisinde dışa bağımlıydık.
Komünist denilen Bulgaristan’dan elektrik alıyorduk.
Bulgaristan’dan elektrik alınıyordu ama üreticilere günümüzdeki gibi “pahalı” satılmıyordu.
Kesilen faturalar kimsenin cebini yakmıyordu.
Elektriğimiz şimdi yerli!
Faturası elektrik çarpmış gibi hem el yakıyor hem de cep!