Sinan Ateş davasında cinayetin sebebi iddianamede yer almasa da Kobani davasında eylemlerin sebebi soruldu. Sanıklar için ‘Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma’ suçlamasıyla ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ cezası talep edilse de sanıkların bir kısmı’ bozma değil; bozmaya yardım’ suçundan ömür boyu hapis değil; lehlerine değerlendirme yapılarak 20 yıl hapis cezasına çarptırılırken, eylemleri de suça ilave edildi.Değerli okuyucularımız izninizle bir yazımı hatırlatmak isterim;
‘Annem arıyor’
MEHMET AKSOY (22 Ağustos 2015 – Halk Gazetesi)
"Siirt-Pervari’de patlatılan bomba o kadar güçlüydü ki koskocaman zırhlı araç metrelerce havaya fırladı; 8 asker şehit düştü. Hastanenin morguna götürülürken şehitlerden birinin telefonu çaldı. Önce kimse bakmadı. Şehadetin ilk dakikalarında çalan telefonlarda çoğunlukla ‘Annem arıyor’ yazar ekranda. Telefon ısrarla çaldı, kapanmadı. Nihayet şehidin cebinden telefonu çıkarıldı. Evet, her zaman ki gibi ekranda ‘Annem arıyor’ yazıyordu. Şehidin annesi Seyhan Beycur arıyordu. Cevap verebilecek er veya subay var mı diye telefon elden ele dolaştı, komutan çareyi, telefonu meşgule atmakta buldu. Anne tekrar tekrar aramaya devam etti. Herkes umutla birbirine baktı, söyleyebileceği sözü olan yoktu, komutan telefonu tamamen kapattı.
‘Annem arıyor’
Annem beni yemedi, yedirdi, giymedi giydirdi, yetiştirdi bu vatana hizmet için siz komutanlarımın yanına yolladı. Söyleyin anneme beni koruyamadığınızı. Kışlanın her yerinde ‘uyuma uyursan ölürsün’ yazıyordu. Gözümü bile kırpmadım, Annem. Annem biz uyumadık ama yöneticilerimiz derin uygulara daldı, güneydoğudan göğe yükselen feryatları duymadı, devlet çok derin uykuda, Annem.
‘Barış yaptık’
‘Teröristlerle barış yaptık, terör bitti’ dediler anne. Terör bitmedi. Teröristler bölük bölük dağdan şehre indi, her tarafımız çepeçevre sarıldı, kışlanın bayrağı direkten indirildi, öğrenciler dağa kaldırıldı, yollarımıza mayın döşendi, terör örgütü eskisinden çok daha güçlü bir savaşa hazırlık yaparken, hazırlıksız yakalandık; bizi kışlaya, polisi karakola kapattılar, Annem.
‘Analar ağlamasın’ dediler ama, çocukları PKK tarafından kaçırılan anneler yıllardır ağlıyor, Annem. Ne feryatlarını duyan, ne gözyaşlarını silen var Annem. Barışa rağmen yine askerler, polisler şehit oldu. Tüm bu olanlar, TV’lerde söylendi, gazetelerde yazıldı, ama ‘birkaç Mehmet’in ölmesiyle bir şey olmaz’ dediler.
Annem, kirli bir oyun mu oynanıyor burada? Başbakan, ziyaretimize geldi, bizim yanımızdaymış gibi poz verdi, ama ziyaret sırasında silahlarımızın şarjörleri, mermileri alındı; başbakanı dolu silahla karşılamamıza izin verilmedi.
Anne, vali buraya ‘Kürdistan’ diyor; biz mi yaban elde, gurbet eldeyiz, Başbakan mı? PKK’ya güvendiler, ama bize güvenmediler, Annem. PKK, roketatar, bixi, tonluk bombaları Türkiye’ye soktu. PKK, Kaleşnikofla şehirlerde gösteri yaptı, Peşmerge, ağır silahlarla Irak sınırından girip Suriye’ye geçti; onların silahlarını almadılar, onlara izin verdiler, bizim şarjörlerimizi boşalttılar, onlara güvendiler de bize güvenmediler Anne.
BABA OĞLUNU ARADI
Başka bir telefon başka bir acı; baba oğlunu aradı ‘Oğlum dikkat et, mayına basma sakın’ dedi. Babam dikkat ederim basmam, ama sen de seçim pusulasında ‘evet mührünü’ yanlış yere basma, sen de dikkat et’ dedi oğlu. Baba, mührü, oğul ayağını yanlış yere bastı; ikisinin de sesi kesildi. Oğlunun nefesi de kesildi, oğlunun nefesi kesilince; nefes alabilir mi baba, kalbi durdu, onun da nefesi kesildi.
Başka bir baba telefonda oğluna, ‘Oğlum nasılsın?’ derken, asker babasına ‘Askerin eksiğini almaya çarşıya çıktım’ dedi, nasıl olduğunu babasına söyleyemedi. Babanın telefonuna bir silah sesi geldi, ama oğlunun sesi gelmedi. Baba birliğini aradı, ‘çarşıda daha gelmedi’ dediler, az sonra kendi değil; kara haberi geldi.
Devlet teröristi denetleyemezse, terörist devleti denetler. Hükümetin taşımalı seçim sistemine karşı; PKK eşi benzeri görülmemiş bir işgale başladı. ‘Çözüm süreci boyunca’ tüm kuvvetlerini Türkiye’ye yerleştirdi. Eylem yapıp kaçmıyor, geri çekilmiyor. Kendi yönetimini ilan ediyor, devleti tanımıyor."
Yukarıdaki yazıda hatırlattığım gibi; örgütlü suçlarda gerçekleştirilen eylemin amacının cezası eylemden çok olacağı için, sanıklar eylemden değil; eylemin amacından yargılanır. Sol örgütler, 1980 öncesi onlarca kişinin katledilmesinden değil; ‘Devleti yıkmaktan’ yargılandıkları için, dosyaların birleştirilmesi vs. nedenlerle yargılama uzun sürmüş ve devleti yıkmanın cezası idamdan kurtulmuş ve 1989’da çıkarılan afla salıverilmişlerdir..
İlk asılanlar ‘cinayetten’ yargılandıkları için, davaları bir duruşmayla karara bağlanmış ve idamları infaz edilmiştir. Sinan Ateş cinayetinde sorulmayan sebep bu kadar önemlidir; oldurur da öldürür de. Kobani davasında kimseye sorulmayan ancak yaşanan birkaç örneğin ışığında cezaların siyasi mi yoksa hukuki mi olduğuna siz karar verin!