Göstermelik tartışmalar için kullanılan bir deyiş var;
Kayıkçı kavgası!
Eskiden İstanbul’da Eminönü-Karaköy arasında yolcu taşıyan kayıkçılar, müşteri beklerken kendi aralarında kavgaya tutuşurmuş.
Durup dururken çıkan kavgada sesler yükselir, kürekler havaya kalkar, sağa sola savrulurmuş.
Kavga çıkınca etraflarında toplanan halktan bazılarının kafasına kürekler iner, ama kürekler ne hikmet ise kavga eden kürekçilerin hiçbirinin başına değmezmiş.
Bu düzmece kavgayı izleyenler, yankesicilerin potansiyel hedef kitlesi olurmuş.
Daha sonra Galata Köprüsü yapılınca kayıkçılar kaybolmuş ama düzmece kavgaları karaya taşınmış, kavgayı seyredenleri soymak adet olmuş.
Zaman zaman bazı yerel yöneticilerin birbirleri ile yaptıkları atışmalara tanık oluyoruz.
Yerel seçim yaklaştı.
Gündemde kalmak için düzmece ağız kavgası gerekiyor!
Hiçbir yere varamayan bu kısır çekişmelerle bir yerlere varacaklarını zannedenler boşuna birbirlerine kürek sallıyorlar.
Suyu ısınanlara millet artık inanmıyor.
AZ GİTTİ UZ GİTTİ
Bir masal tekerlemesindeki gibi;
Bir eli sıkmak için
Az gitti, uz gitti
Dere tepe düz gitti
Çayır çimen geçti
Lale sümbül biçti
Soğuk sular içti
Bu gidiş aylar sürdü
Döndü arkasına baktı
Bir arpa boyu yol gittiğini gördü!
Şu anlaşıldı;
Yollar yürümekle aşınmıyor ama;
Her yol bir yere götürmüyor!
Bir arpa boyu yol gitmemiş oluyor.
Bundan şu anlaşılıyor.
Her yürüyen yol almış olmuyor.
Yerinde sayıyor.
Demek ki her yol bir yere çıkmıyor!
Gitmek isteyenin karşısına ‘gidilmez’ tabelası çıkıyor.
Ne yapmak lazım!
Bundan ders çıkarmalı.
Sıktığını sandığı elin kendisine faydası olmadığını anlamalı.
İşte ders almayanlar yine yola çıktı.
Sıkacağı yeni el için tekrar yola koyuldu.