AK Parti’nin Samsun İl Kongresi Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda yapıldı. Salona gittiğimde adeta şok oldum.
“Saat erken” dedim kendi kendime…”Nasıl olsa bu salon dolar”diye düşümdüm. Öyle ya ben içeriye girerken dışarıda bir miktar kalabalık vardı ve insanlar geliyorlardı.
Kongre saati geldi.
Salona önce adaylardan Mustafa Acar girdi. Gençler, “Gençlik Acar Başkan’ın yanında” diye slogan atıyor ellerindeki Türk Bayraklarını sallıyorlardı.
Henüz salon dolmamıştı.
İlan edilen saat geçiyordu. Yeni ve eski belediye başkanları salona gelmeye başlamıştı. Sayın Osman Genç, Sayın Zihni Şahin, Atakum eski belediye başkanlarından Sayın Adem Bektaş, eski milletvekillerinden Sayın Fatih Öztürk, Sayın Musa Uzunkaya ilk gördüklerimdi.
Kongrenin ilan edilen saati 30 dakikayı aşkın süre geçmişti ki Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç, milletvekili Sayın Mustafa Demir, adaylardan Sayın Osman Çetinkaya ve aday Fuat Köktaş ile birlikte salona giriyordu.
Salon yine tamamen dolmamıştı.
Ya kongre statta yapılsaydı?
İşte o zaman yanmıştı keten helva…
Öyle ya salonu dolduramayan teşkilat stadı nasıl dolduracaktı?
Bu soruyu soran sadece ben değilim.
Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Sayın Bülent Arış da bu soruyu gündeme getirmişti konuşmasında.
“Bir salonu bile dolduramadınız” diye serzenişte bulundu.
AK Parti’nin yönetimi sadece kendisini değil Sayın Arınç’ıda teşkilatlara ve Türkiye’ye karşı mahcup etmişti.
Sayın Arınç “katıldığı kongrede salonu dolduramayan siyasetçi” durumuna düşürülmüştü.
Kongrenin sonucu ne olursa olsun, bence önemli olan kiminbaşkan seçildiğinden daha çok, AK Parti’nin yüzde 60’ın üzerinde oyu bulunan Samsun’da, bir salonu bile güçlükle doldurabilmesiydi.
AK Parti Genel Merkezi, Samsun İl yönetime bu çelişkinin hesabını sorar mı bilinmez.
Ancak bu durum iktidar partisinin artık hava kaçırmaya başladığı yorumlarına yol açabilir sanırım.
YUMURTA NASIL DİKDURUR
Colomb Amerika’yı keşfettikten sonra kral, şerefine bir yemek verir ve onu bu yararlılığından dolayı asiller sınıfına dahil eder.
Yemekte asiller aralarında şöyle konuşurlar; ”Ne yani sen keşfetmeden önce Amerika yok muydu? Var olan bir şeyi bulmuş oldun.”
Colomb onları masanın etrafına toplar ve onlara bir gösteri yapar;
Elindeki yumurtayı göstererek “Kim bu yumurtayı masanın üstünde dik şekilde durdurmayı başarabilir?”
Herkes bunu başarmak için deneme yapar fakat kimse başaramaz.
”Sen yap bakalım da görelim” derler.
Colomb yumurtayı alır ve geniş tarafını yere vurur yumurta kırılır fakat içi dökülmeden masada öylece durur.
Asiller hemen müdahale eder; ”Ne var ki bunda? Bunu herkes yapabilir?!...”
Colomb konuşur; “Ama hiç biriniz yapamadınız…”
EVLİLİK NEDİR?
Melih Cevdet'e sormuşlar 'evlilik nedir' diye.
Eskiden demiş, kız tarafının ve oğlan tarafının ailesi bir araya gelir, yeni çiftin kuracağı yuva için beraber hazırlık yapılır, beraberce yeni ev düzülürdü. Tabi o zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi.
O yüzden buna 'evlenmek' denirdi.
Şimdi ise yeni evliler apartman dairelerinde yani katlarda oturuyorlar, bu yüzden artık evlilik 'katlanmaktır' demiş.'
1- Bir adam gazeteye ilan vermiş: ''Eş arıyorum''.
Ertesi gün yüzlerce mektup almış. Hepsi aynı şeyi söylüyormuş.
''Benimkini alabilirsin.''
2- Bir adam karısına arabasının kapısını tutuyorsa emin olabilirsiniz.
''Ya arabası yenidir ya da karısı!..''
3- Bir genç babasına sorar; ''Baba evlenmek kaça mal olur?''
Baba cevap verir:''Bilmiyorum oğlum, ben hala ödüyorum.''
4- Evli erkeklerin psikolojisi arkadaşlarla lokantaya gitmeye benzer.
İstediğin yemeği sipariş edersin, sonra yanındakinin istediği yemeği görüp
''Keşke onu isteseydim''dersin.
5- Evliliğin ilk yılında adam konuşur kadın dinler, ikinci yılında kadın konuşur adam dinler, üçüncü yılında her ikisi de konuşur, komşular dinler.
6- Bir kavgadan sonra kadın kocasına bağırır:
''Seninle evlendiğimde tam bir aptalmışım.''
Adam cevap verir:''Evet aşıktım, fark edemedim.''
7- Bir davette bir kadın arkadaşına sorar; ''Alyansını yanlış parmağına takmıyor musun?''
Diğer hanım cevap verir;
''Evet, yanlış adamla evliyim de ondan.''
YAŞINA GÖRE ERKEK *20 yaşında erkek FİAT gibidir. Küçük ama hızlı.
*20-30 yaş arasında PORSHE gibidir. Hızlı ve konforlu.
*30-40 arası erkek VOLVO gibidir. Biraz sıkıcı ama teknik olarak mükemmel.
*40-50 arası erkek OPEL gibidir. Yapabileceğinden fazlasını vaat eder.
*50-60 arasında ise eski bir FORD gibidir. Harekete geçirmek için karbüratöre biraz alkol koymak gerekir.
YAŞINA GÖRE KADIN
*15-25 arasında kadın AFRİKA gibidir. Yarı keşfedilmiş, yarı bakir.
*25-35 arasında AMERİKA gibidir. Tamamı keşfedilmiş ve bilimsel olarak mükemmel.
*35-45 yaşları arasında HİNDİSTAN ve JAPONYA gibidir. Çok ateşli, bilge ve güzel.
*45-55 arasında FRANSA gibidir. Savaştan hasarlı çıkmış ama hala çekici.
*55-60 arasında kadın ALMANYA gibidir. Savaşı kaybetmiştirama umutları vardır.
*60-70 arasında kadın RUSYA gibidir. Geniş, sakin ama kimsenin gitmediği.
*70’inden sonra kadın TÜRKİYE gibidir. Şanlı bir geçmiş ama gelecek yok.
GÜNÜN SÖZÜ
Çok dinlememiz ve az konuşmamız için iki kulağımız ve bir dilimiz vardır. (Diogenes)
DUVAR YAZISI
Ya paranı, ya namusunu dediler; beş kuruş verdiysem şerefsizim.
GÜNÜN FIKRASI
Temel, arkadaşıyla yolda giderken elindeki çakısıyla parmağını kesmiş.
Biraz ötede sağlık ocağı varmış.
Temel:
-"Ben ha şurada pansuman yaptirayim" demiş.
İçeri girince karşısına iki kapı çıkmış.
Birinde "Hastalıklar", ötekinde "Yaralar" yazılıymış.
Temel "Yaralar" kapısından girmiş ve önüne yine önünde iki kapı çıkmış.
Birinde "Et", ötekinde "Kemik" yazıyormuş.
"Et" kapısından girmiş ve yine karsısına iki kapı çıkmış.
Birinde "Önemli", ötekinde "Önemsiz" yazıyormuş.
"Önemsiz" kapısından girince kendini sokakta bulmuş.
Dursun sormuş:
-Ula Temel, nasil eyi baktilar mi?"
-"Hayir ama organizasyon müthiş."