''Ders aldık'' demiş Bakan.
Bunu söyleyen, Türkiye Cumhuriyetinin bir Bakanı olmasa ''Oha'' diyeceğim.
Normalde bu söz hiç söylemem, Bırakın yazı dilimde gündelik konuşmamda da argo terimleri hiç kullanmam. Böylesi durumlar için tam da uyarına gelmiş gibi de olsa, aldığımız terbiye devlet büyüklerimize karşı daha nazik olmamızı gerektiriyor.
Bu lakırdısına karşılık Çevre ve ŞehircilikBakanımız Erdoğan Bayraktar'a bişey söylememiz gerekirse eğer.
''O, Annelere anlatın'' deriz anca.
Yapabilirmisiniz bunu sahiden.
Geçip Selma Yazıcı' nın, yani iki bebesini sele kurban veren O Anne' nin karşısına ''Biz bu felaketten dersler çıkardık'' diyebilirmisiniz.
''Pardon''
Aynen böyle yani.
''Hatalarımızı görmemiz için senin bebelerinin ölmesi gerekiyordu bidaha olmayacak, söz veriyoruz'' dermisiniz gerçekten.
''Benim evimi de su basmıştı,oğlum bana yarıdıma gelirken,sele kapılarak boğuldu'' diye ağlayan ve bu sebeple en çok da kendisini suçlayan Mustafa Gazel' in anacığına, ''Senin suçun yok aslında kabahatin büyüğü bizim.Senin oğlun zamanında biz gerekli önlemleri almadığımız için öldü '' diyebilme yürekliliğini gösterebilirmisiniz.
Ayrıca, Niye bunları Ordu'da söylüyorsunuz.
Daha bir gün önce Samsun'daydınız oysa.
Niye gidip ziyaret etmediniz o aileleri, niye bire bir yüzlerine söylemediniz bütün bu olup biteni.
Ve hatalarınızı.
Ve dahi bu durumdan çıkardığınız dersleri.
Yağmurdan kormadığınızı da söylemişsiniz Ordu'da.
Pek sevindik bu duruma.
Çok inandırıcı gelmese de bize. Bunu Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bir Bakanı söylüyorsa öyle kabul etmek durumundayız.
Öyleyse yani, mesle yağmurdan korkup kaçmak değil.
Mesele gerçeklerle yüzleşme meselesi olmalı.
Gazeciler orada o soruyu sormasınlar diye değilmi, kaçmanızın asıl sebebi.
Kabahatin büyüğünü kendinizde görüyor olmalısınız.
Bu durumla yüzleşmek mi sizi kortkutan.
Bu mudur?