Türkiye her yönüyle kendine has bir ülke. Kendine münhasır yönetim şekli ve değer ölçüleri var. Milletin siyaset algısı ve fikir dünyası da kendine göre. Herkes meselelere taraftarı olduğu fikir ya da siyasi görüşü gözlüğü ile bakıyor.
Bazen öyle şeyler yaşarız ki, “Olur böyle şeyler, burası Türkiye!” demekten kendimizi alamayız. Birkaç örnek verelim mi?
Baklava çaldı diye çocuklara dokuzar yıl ceza verilirken, bankaların içini boşaltıp milletin sırtına milyarlarca dolar borç bırakanlar için, “Baklava çalanlar kadar ceza neden almıyorlar?” diye soruyor muyuz?
Taraftarı olduğunuz siyasi partinizin yetkilileri rakip partide olanları “Arsızlık ve hainlik!” ile suçlarken aynı kişileri bir anda transfer edip ‘aklanışını!’ “Nasıl olur bu diye?” soruyor muyuz?
Bir belediye başkanı bir dönem, iki dönem, üç dönem başkanlık yaptığı halde sanki yeni seçilecekmiş gibi, öyle uçuk vaatler sıralıyor ki, “Bunları bu zamana kadar neden yapmadınız?” diye soruyor muyuz?
Çalışanlarının maaşlarını bile düzenli ödeyemeyen belediyelerin, belediye başkan adayları hükümet olacakmış gibi vaatlerde bulunuyor, “Bunu nasıl yapacaksınız? Bu sizin yetki alanınızda mı?” diye soruyor muyuz?
Başkanlığı kazanabilir ise ortalama 100 bin lira maaş ile atmış ay başkanlık yapıp altı milyon lira maaş alma ihtimali olan birinin yirmi milyon lira civarında harcama yapmasını sanırım millete hizmet aşkıyla harcıyor diye düşünüp “Neden ve nasıl olur?” diye soruyor muyuz?
Nasıl soralım ki, burası Türkiye Cumhuriyeti. Cumhurbaşkanımız bile “Bu kötü gidiş inşallah 31 Mart’a bitecek.” dedikten sonra, muhalefetin “Zaten ülkeyi siz yönetmiyor musunuz?” diye sormayışını bile sormuyoruz.
“Gaddar” diye bir dizi var her bölümünde bir kötü insan ve onlarca koruması öldürülüyor ve fakat bu dizi aynı zamanda her fırsatta hayvan sevgisi ve hayvan haklarını öne çıkarıyor. Bir kediye tekme atıp ölümüne sebep oldu diye o şahsı aç köpeğe parçalatıyorlar. Haklı ya da haksız bu kadar insan öldürülürken “Hayvan hakları da ne oluyor, hayvanlar insanlardan daha mı değerli?” diye soruyor muyuz?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı eski vaatlerini yapmamışken, sanki yeni gelecekmiş gibi ve beş yıldır görevde değilmiş gibi bol keseden yine vaatler veriyor. “Zaten görevdesiniz, bunları neden yapmadınız?” diye soruyor muyuz?
İktidar partisinin adayı mevcut başkandan aşağı kalır mı? O da hükümetin eksik kaldığı yerleri doldurma sözüyle adeta merkezi hükümeti açığa düşürüyor. Sonuç olarak bu olağan dışılıkları maalesef sorgulamıyor-sorgulayamıyoruz.
Oysa bazı şeylerin neden, niçin, nasılını sorgulamayıp sadece “O gelmesin.” ya da “O gitsin.” diye tercihte bulunmaya devam edersek bunlardan iyisini göremeyiz.
Bu kadar yeraltı ve yer süstü kaynağımız olduğu halde hala sosyal yardımlarla övünüyor olmak bizleri üzüyor. Eğitim ve öğretim sistemimizin ihtiyaca göre değil de milletin kafasına göre fakat niteliksiz bir şekilde insan yetiştirmesi kimsenin umurunda değil fakat bizi üzüyor ve bu durum bizi rahatsız ediyor.
Bu eğitim ve öğretim sistemi yüzünden sanayici ve üretici ara eleman bulamazken üniversite bitiren gençlerimizde ya kolay işlerde ucuz iş gücü oluyor ya da işsizliğin pençesinde ülkesinden soğuyor.
Bu genç nüfusu nitelikli hale getirip üretime katabilsek her şey çok daha güzel olmaz mı? Olur diye düşünüyoruz. Aslında herkes bu durumdan şikayetçi fakat ne yapalım ki burası Türkiye! Burada işler maalesef böyle yürüyor. Allah yardımcımız olsun.