1071’deki Malazgirt Zaferi ile birlikte Anadolu kapıları Türklere açılmış ve Orta Asya’dan yola çıkan Türkler, Anadolu’yu kendilerine yurt edinmişlerdir.
Osmanlı Devleti’ni kuran Türkmenler, Anadolu’daki diğer Beylikler gibi, Oğuz boylarından (Kayı boyu) biridir. Selçuklular gibi Orta Asya’dan İran’a oradan da Anadolu’ya gelerek, Caber kalesi yanından 1228’de Fırat’ı geçerken boğulan Beyleri Süleyman Şah’ın oğlu Ertuğrul Bey idaresinde Söğüt’te yerleşmişlerdir. Söğüt’te doğan en küçük oğlu Osman Bey, babası Ertuğrul Bey’in yerine geçerek, 1299’da OSMANLI DEVLETİ’ni kurmuştur.
Türkler Çinliler gibi değil
Türk Tarihi araştırmacıları, Türklerin Tarihinin diğer milletlerin tarihlerinden daha farklı metotla ele alınması gereğinin altını çizerler. Bunu, Çin Tarihi ile karşılaştırdığımızda aradaki fark açık bir şekilde görülecektir. Çinliler, hep aynı coğrafyada yaşamışlardır ve hanedan değişse de devlet hep Çin Devleti olarak anılmıştır. Böylece Çin Tarihi’nin süreklilik gösterdiği düşünülür. Oysa Türklerin boy sistemi, aynı coğrafyada kalmamaları, hanedan değiştikçe devlet isminin değişmesi gibi nedenlerle geçirdikleri farklı dönemler, farklı devletler gibi ele alınabilmektedir.
Orhun Anıtları’ndan Anadolu’ya mimarimiz
Aynı durum, mimarlık tarihi açısından da karşımıza çıkmaktadır. Kökleri Orta Asya’ya kadar uzanan Türk mimarlığında da farklı isimler altında incelenen dönemler görülmektedir. İlk bulunan eserler, Orhun anıtlarıdır.
Batıya doğru olan hareket sırasında, mimari de yerleştiği bölgedeki eserleri etkilemiş ve aynı zamanda da etkilenmiştir. Karşılıklı etkileme ve etkilenme sürecinde veriler bilinçli değerlendirilerek mimari zenginleştirilmiştir. Arkadan gelen yeni göç dalgaları toplumsal hafızayı sürekli yenilemiştir. Böylelikle yerleşilen her bölgede, birlikte getirilmiş olan mimari gelenek, o günün teknolojisi, coğrafyanın getirdiği iklim özellikleri ve yerel malzemelerin değerlendirilmesiyle özgün mimari eserler meydana getirilebilmiştir.
Anadolu’da ortaya koyulan Türk mimarlığı yerleştiği bölge bakımından Hıristiyan, kendi inanç sistemleri açısından İslam fikir ortamıyla ilişkilidir; aynı zamanda hem milli, hem bölgesel özellikler taşır. Yani çok homojen bir fikir ortamından doğmamıştır. Böyle bir ortamda oluşturulan her mimari eser, yeni bir aşamadır. Anadolu’da yapılan ilk eserlerde bile, yine son derece özgün mimari ortaya koyulmuştur.