Aslına bakarsanız yıllardır, yazıyoruz, uyarıyoruz, yaşanan facialardan ders çıkarılmıyor.
Lovelet'i sel vurduğunda 6 kişi ölmüştü, herkes birbirini suçlamıştı ama;
Sonuçta Lovelet bir sel kapanı yapıldı ama tüm heyelan tehdidine rağmen orada duruyor ve her gün binlerce insan ziyaret ediyor.
'Bize mi rastlayacak, bugün mü olacak' sorularının yanıtını aslında;
O kara gece saat 23.00 sıralarında ailesiyle birlikte aracını yıkamak için o akaryakıt istasyonuna giden ailenin yaşadığı acı olayla test ettik.
Hepimizin yüreği yandı.
Ateş düştüğü yeri yakar elbette; ama ‘o ailenin ölüm şekline içi yanmayan oldu mu.’
Yani tehdit her zaman var.
Ve;
Halen Lovelet faaliyette, Bayraktepe'nin alt kısmında işyerleri var, faaliyetlerini sürdürüyor ve insanlar, geliyor gidiyor.
'Bugün mü olacak, bize mi rastlayacak' diye düşünmeye devam.
Kaldı ki; bir anda tüm faaliyetlerin durdurulması nasıl olacak, o da ayrı bir soru?
Zamanında izin verilmese, rant uğruna bu kazanılmış haklar oluşturulmasa, çok daha kolay olurdu ama gerçekten, nasıl olacak, ne yapılması gerek, kime sorsam yanıt veremiyor.
Yetkili kiminle konuşsam;
Hepsinin faaliyetlerine son verilmeli ama, ‘nasıl olacak’ diye söze başlıyor.
İşte mesele bu aslında.
Daha başlangıçta bu riskleri görüp, o yerlerin ranta, imara açılmaması.
'Ölüme davetiyeye' el kaldıran meclis üyeleri, böyle alanların ticaret ya da konut imarına açan belediye yetkilileri acaba yazdıklarımdan bir şey anlıyor mu diye çok merak ediyorum.
Anne Çiğdem, bu yazdıklarımı anlayacaktır ama;
Baba Adem Kaya ve kızları Açelya ve Aylan, hiç bir zaman bu söylediklerimden haberdar bile olamayacaklar.
Onlar bu facianın kurbanı oldu.
O nedenle;
Dere yataklarının güzergahını değiştirenler, değiştirilmesine el kaldıranlar,
Heyelanlı arazilere yatay mimari adı altında imar vermek isteyenler, buna olur verenler,
Heyelanlı arazilere çok katlı bina ruhsatlarını verenler,
'Benim imzam yok, başka yetkili atmıştır diye', vebalini bile düşünmeden 'o alanları ranta açanlar';
Rant için tarım arazilerini satın alıp, sonra da imara açılması için 'siyasi gücünü kullanmaya çalışanlar',
Kulaklarını iyi açsın da dinlesin.
Eğer böyle facialarda olan sadece yapı sahibine, işletme sorumlusuna kesilirse;
Bürokrat bundan sorumlu olmazsa, izin veren, teklif eden, el kaldırıp onay veren meclis üyeleri sorumlu tutulmazsa;
Bu olayların ardı arkası kesilmez.
Lovelet sel faciası nasıl unutulduysa, derelerin üzeri kapatıldığından nasıl patladıysa, Kuzey Yıldızı sitesinde çocuklar sular içinde koyun koyuna ölüme gittiyse;
Birkaç yıl sonra yine 'bu umursamaz zihniyet' aynısını yapar, yine canlar gidebilir ve o sırada orada araç yıkayan siz ve bizler de olabilirsiniz.
Hepimiz bu 'potansiyel facianın' adaylarıyız.
Aklımda o kadar deli sorular var ki; sormayla bitmez.
Derecik'te yaşanan heyelan mezarlıkta sürekli toprak kayması olması, o bölgede yapılan binalarda yaşanabilecek tehdidi göstermiyor mu acaba?
Ders almak için bir binanın çökmesi, birilerinin ölmesi mi gerekir.
Ya da Bayraktepe'nin hemen dibinde heyelan tehdidi ile faaliyetlerini sürdüren işletmelerde, tedbir için 'neyin olması bekleniyor' acaba.
Risk raporları hazırlanıyor mu, bir çalışma var mı?
* Hani Samsun'da Kürtün'ü imara açmak için çabalayanlar vardı ya bir zamanlar,
* Hani aynı zihniyet Hozan deresinin aktığı yerde dere yatağının güzergahını değiştirerek, akaryakıt istasyonu olarak arsayı satmıştı ya,
* Hani Atakum'da gökdelenler yapıldıktan sonra istinat duvarları yapmaya çalışanlar var ya,
Sizleri Allah'a havale ediyorum.
Samsun'un birçok yerinde insanları resmen tehdit altında korku içinde yaşamasına neden oldunuz.
Mezarlığımızda bile toprak kaymasını her gün yaşarken, 500 metre-1 kilometre çapında onlarca çok katlı binaya nasıl izin verdiniz, akıl bile almazken;
Hangi akla hizmet 'dolgu sahalarına binalar, heyelanlı arazileri imar açma gibi' fikirlerden arınamıyorsunuz.
İşte asıl sorun bu?
Çünkü cezai sorumluluk 'top gibi oradan oraya atılıyor da ondan.’
İmza sahipleri, o teklifleri meclise getirenler, mecliste onay verenler ceza açısından sorumlu olmadıkça, 'bu cinayet gibi facialar' önlenemez.
Eller kalkar iner, imzalar havada uçuşur, tabut gibi projeler ardı ardına yapılır, yine de bir şey değişmez.
Son olay için söylüyorum;
Dönün 15 yıl öncesine, 'sorumlular kabak gibi ortada'
Dönün günümüze, bakın faciaya davetiye çıkarılmış, onlarcası var.
Onlar da kabak gibi ortada.
YUSUF ZİYA YILMAZ ÇIKIP KONUŞMALI HER SORUYA CEVAP ONDA GAZETELERE BİR DEMEÇ VERDİMİ