Geçen hafta yazdığım “Ovalarımızı Korumak Boynumuzun Borcudur” adlı köşe yazımızla ilgili çok kişi aradı tebrik etti. Oysa biz de insanız, biz de bu şehirde yaşıyoruz ve biz de yapılanlardan sorumluyuz. Dolayısı ile bu sorun herkes kadar bizi de ilgilendiriyor ve bizi de üzüyor.
Ama yöneticilerin ve duyarlı olması gereken basın mensuplarının bir kısmının, olaya duyarsız kalışı bizi biraz öne çıkarıyor. Tabii ki tepkilerde de biz ön plandayız. Sanki bu santrale karşı çıkışımız hükümete karşı çıkışmış gibi algılanıp tepkilere de maruz kalıyoruz.
Kaldı ki biz hükümete koşulsuz destek vermiyoruz ki, hükümetin yaptığı iyi ve güzel işleri desteklerken bize göre yanlış olanlara da karşı çıkıyoruz. Tıpkı ovanın ortasına santral kurulmasını yanlış bulup karşı çıkışımız gibi.
Biz, ovada santral olmamalı derken bir sürü endişe ve bilim insanlarının gerekçelerini de sunduk. Birilerinin her şeye karşı oluşu ile, bizim gerekçelerimizi aynılaştırmaya çalışanların maksadını bilmiyor değiliz ama Çarşamba biziz, biz Çarşamba’yız ve o ova bize emanet.
Biz insan olarak yapılması gereken bir duruş sergiliyoruz. Ne kim ne der, ne düşünür diye kaygımız var ne de bu karşı çıkışta bir prim yapma derdimiz.
Biz, Eğercili ve komşu köylerden insanlarla görüşüyoruz. Bize teşekkür edenler olduğu gibi söylediklerimizi ciddiye almayıp “Rüzgar kuzeye esiyor bize zarar gelmez, bu kadar insan yalan mı söylüyor, zaten yeterince kirlilik var bundan kötü ne olabilir,” gibi söylem geliştirip söylediklerimizi hafife alanlar oluyor.
Bunu zaman gösterecek ama ortada ve açık olan bir şey var ki oda zaten bölgenin kirlilik boyutunun riskli oluşu. Evet Tekkeköy Türkiye’nin en kirli havasına sahip yerlerinin başında geliyor ve Çarşamba Ovası ile iç içe. Bunun üzerine gelen her kirlilik yöre insanının hayatını riske atacaktır.
Çarşamba ovasında üretilen ürünün değeri düşürecektir. Örnekleri görmüyorsanız, anlatılanlardan kaygı duymuyorsanız merak etmeyin yaşayarak öğreneceksiniz!
Bildiğimiz şudur ki bu ülkede insan canı kıymetsiz. Daha yeni Rusya’ya ihraç ettiğimiz gıda ürünlerinde olması gerekenden fazla ilaç var gerekçesiyle ülkemize iade edilmiştir. Bunlar ne mi olacak? Değerli ülkemin değersiz insanları iç piyasaya sürülen bu ürünleri afiyetle yiyecek! Sonra mı? Sonrası bu kadar hastane yapıldığı halde bu yoğunluk niye diye birbirimize sorup duracağız.
Bilir kişi, “ÇED gerekli değildir” kararına itirazı reddederek işin nerelerden kotarıldığını göstermiştir. Siyaset yapma gerekçemin en önemlisi 2000 yılında yaşadığım bir olaydı. O günlerde elektrik kesintileri yapılarak çok acil santraller kurulması gerektiği havası veriliyordu ve Bartın ve Dalaman’ın kabul etmediği adı mobil olan ama sabit bir santral Samsun’a kurulmaya çalışılıyordu.
Bir ekip ile Bafra Barajına gitmiştik. Öğrendik ki baraj çeyrek kapasite ile çalışıyor ve su boşa akıtılıyor. Neden diye sorduğumuzda sadece Bafra bölgesine yetecek kadar elektrik üretiliyormuş. Yani baraj ana hatta bağlı olmadığı için tam kapasite ile çalışmıyormuş. Güzel ülkemin güzel insanları bizi yönetenler her zaman ve her konuda dürüst olmayabiliyorlar.