Çok şükür ki Şam Emevi Camisi’nde namaz kılmak ve son Osmanlı Padişahı Vahdettin Han’ın kabrini ziyaret etmek bize nasip olmuştu. Halep, Hama, Humus ve Şam’a iki günlük kültürel ziyaretimiz neticesinde Suriye’nin tarihi güzelliklerine doyamamış ve tekrar gitme planları yapmıştık.
Vahdettin Han’ın kabrinin başında bize rehberlik eden abimize “Siz, Osmanlıyı neden sevmiyorsunuz?” diye sormuştum. O da bana “Osmanlıyı biz mi sevmiyoruz siz mi sevmiyorsunuz? Bakın son Osmanlı padişahının kabrinin başındayız” demişti.
Fakat o güzelim buram buram tarihi eserler ile dolu ülke Suriye’ye, tekrar gitmek nasip olmadı. Sonra da zaten koskoca ülke bütün tarihi eserleri ile birlikte yerle bir oldu.
Bu yok oluş birilerinin derin ve geçmişten gelen planlarının sonucuydu. Bizler, bizimkilerin “Emevi Camisinde namaz kılmak” isteğiyle bu yola çıktıklarını düşünüyorsak yanılıyoruz.
Bu plan o günün ve ülkemizin yöneticilerinin planı değildi. Bu plan BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) dahilinde, 2003’te Condoleezza Rice tarafından duyurulan ve Türkiye dahil 22 ülkenin sınırlarının değişmesi ile ilgili projenin hayata geçmesiydi.
Oysa rahmetli Erbakan hocam uyarmıştı: “Bir gün Suriye karışırsa artık sıra Türkiye’dedir,”diye. Tabii ki 15 Temmuz hain darbe girişimi engellenmiş olmasaydı kim bilir ülkemizin hali ne olurdu?
Ortadoğu Coğrafyası, maalesef huzur bulamıyor. Bunun sebepleri var. Bu olaylar kendiliğinden gelişmiyor. Ortadoğu fosil yakıtları ve yeraltı kaynakları bakımından zengin oluşu sebebiyle sıkıntılar yaşıyor ve İslam coğrafyasının tam göbeğinde adeta kara bir çıban gibi büyüyen ve büyüdükçe etrafını mahveden bir İsrail terör devleti var.
İsrail’in, güvenliğini sağlamak ve Arz-ı Mevud hayalini gerçekleştirmek için döktüğü kanlar ve yaktığı canlar yüreklerimizi yakıyor.
Petrolün keşfinden ve petrolün Osmanlı coğrafyasında oluşunun tespitinden sonra emperyalist güçler tarafından planlı bir şekilde Osmanlının hakim olduğu bölgelerde çalışmalar başlatılmış. Osmanlıya her cepheden savaş açılmış. Çok cephede sürekli savaşmak ve gelişen teknolojiye ayak uyduramamak Osmanlının gerilemesine ve hakim olduğu toprakları birer birer kaybetmesine sebebiyet vermiş.
En son 1854 Kırım Savaşı, Osmanlının tükenişini hızlandırmış ama Abdülhamit Han bu süreci uzatsa da Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü engelleyememiş.
Petrol bölgesi olan Musul ve Kerkük Misak-ı Milli sınırlarımızın içinde olmasına rağmen Lozan’da sınırlarımıza katamamışız. Lozan’da çözülemeyen Musul, Kerkük meselesi Cemiyet-i Akvam yani bu günkü haliyle Birleşmiş Milletler’in insafına bırakılmış.
BM de Musul ile Kerkük’ü Türkiye’ye verecek değil ya İngiltere güdümlü Irak devletine verilmiş. Bize de biraz sus payı verilerek yeni bir dünya düzeni kurulmuş. Velhasıl toprakları değerli olanlar sömürge devletleri tarafından sürekli çaresiz bırakılmış.
Mesele şu ki petrol değerli olduğu sürece ve bu coğrafyada İsrail terörü sürdüğü sürece bölgeye huzur gelmez ve maalesef ki bu zalimler Müslümanı, Müslümana öldürtür ve yine Müslümana alkışlatırlar.