Her ne kadar iki ayrı konu gibi görünse de, bütüne bakınca aynı şeyi anlatan bir yazıyla geldim bu sefer…
Birincisinde, son dönemlerde duyduğum ve oldukça hoşuma giden, farkındalık dolu bir hikayeyi aktarmak istiyorum…
“Şimdi iki tane hayvan söyleyeyim size; biri ceylan, diğeri eşek.
Hangisi toplum içinde itibar görür?
Ceylan değil mi?
Peki, neden eşek değil?
Eşek çünkü, değil mi?
Çok tuhaftır ki, ne kadar insanlara hizmet ederseniz, ne kadar insanların işine yararsanız, ne kadar insanlara faydanız olursa o kadar değeriniz düşer.
Ne kadar toplumdan uzak yaşarsanız, ne kadar toplumu tanımaz, umursamazsanız, ne kadar insanlardan kaçarsanız ve uzak durursanız o kadar da değerli olursunuz.
Buyurun, eşek; insanların yüzyıllardır yükünü taşıyan, çilesini çeken, yük taşıdığı için dayak yiyen hayvan.
Onun da gözleri güzel, ama kimseye ‘eşek gözlüm’ demeyiz!
Ceylan ise toplumdan uzak yaşar, kimseyi sallamaz.
Kimse doğru düzgün görmez bile, ama herkes ‘Ceylan gözlüm’ diye iltifat eder.
İşte hayvanlar alemini bile haksızlıkla süsleyen bir toplum var…”
İkincisinde ise, bu hikayeyle karşılaştığım aynı haftada bir video düştü önüme…
Bir hanımefendi dizlerinin üzerine çökmüş, iki elinde el bezi yerleri siliyor, hem de öyle kendi evi falan da değil, çalıştığı iş yeri…
Bu gibi durumlarda “ben çok titizim” gibi bir savunmaya geçseler de, yarın o dizleri, o vücutları sağlıkla kendilerini sınamaya başladığında maalesef ki bu savunma ya da haklı gördükleri görüşleri hiçbir şekilde işlerine yaramayacak.
Mopların yeterince temizlemediğini iddia ediyorlar bir de, yahu ablacığım sen sabaha kadar sil süpür, ev ve temizlik dediğin şey zaten nankör!
Arkanı döndüğün an, hiçbir şey yapmasan bile kendi kendine tozlanan, dağılan bir alandan bahsediyoruz, senden daha mı önemli Allah aşkına?
Sen kendini böylesine parçalayınca çok mu kıymetli olacaksın? HAYIR!
Kendinden çalmaktan başka bir şey değil bu ve inan bana kimse gelip “Ayy ne güzel silmişsin, süpürmüşsün ya da yapmışsın, etmişsin al sana madalyon!” da demeyecek.
Aksine, sen böyle kendini heba ede ede mücadele ettikçe, bir süre sonra daha da gaddarlaşmaya başlayacaklar sana karşı…
Yani düzenli yaptığın iyiliğin görevin hâline getirilecek…
Oysa “Benim sağlığım madalyon!” diyebilmeli insan.
Elinden geleni yaptıktan sonra geri çekilmeyi de bilmeli aynı şekilde….
Bunu kendi hayatımda da defalarca yaşayıp, gözlemleyen hatta acı bir şekilde deneyimlemiş biri olarak da söylüyorum…
Olması gereken dozda yapılandan fazlası, kendi kul hakkına girmektir.
Yine kendi hayatımdan örneklendirmem gerekirse; tüm gün ev için, başkası için, bir olay için koşturdum mu? O gün içinde kendime şunu diyebiliyorum; “Tamam Dilek, bugün başkaları için yeterince çaba gösterdin şimdi biraz da kendine yatırım yapma zamanı…” Bu nedir? Kulaklığı takıp spora çıkmaktır, 10 sayfa olsun kitap okumaktır, bir şeyler karalamaktır, hiçbir şey yapmadan oturmaktır vs vs.
Günün getirdiği tempo, yoğunluk ve içimin isteğine göre bunu belirlerim.
Dünya telaşı için koştururken kendinizi es geçtiğinizde, dersin şiddeti ağırlaşa ağırlaşa bazı sınavlara tâbi tutulursunuz.
Bu yüzden elbette söz dinleyeceğim, elbette kendime ödül alanı oluşturacağım.
Çünkü bunları yapmak hem kendi değerimi, çizgimi korumaya, hem kendimi iyi hissetmeme, hem de hayatın geri kalanı için daha motive olmama yardımcı olacak kii emin olun oluyor da…
Ben evden, temizlikten örnek veriyorum ama hayatınızdaki ilgili alanlarının boşluğunu siz doldurun. Formül belli, hayatınıza uyarlamasını size bırakıyorum…
Çünkü ben biliyorum ki; Kendi merkezimizden çıktığımız her ilişkiyi, kişiyi, olayı ve en önemlisi kendimizi kaybederiz.
Allah bu nefesi bize verdi, benci’lik ile bencil’lik arasındaki çizgiyi koruyarak yaşamak elbette mümkün…