Günlük yazıma başlamak üzere bilgisayarımı açmıştım ki şiddetli bir yağmur başladı. Tıpkı o geceki gibi yani 3 Temmuz 2012 akşamındaki gibi.
"Acaba nereyi vuruyor" dedim karıma.
"Allah korusun, sen de iyi şeyler düşün" dedi sonra.
Tamam, kötü sözleri ağzımdan yel alsın da. Yazık değil mi bize.
Bu korkuyla yaşamayı hak etmiyoruz biz.
Kim yapacaksa bu işi, yapsın artık.
Şu sel korkusuna bir çözüm bulunsun.
Tam şark kafası işte.
Yumurta kapıya dayanınca çözüm arıyoruz.
Sel bizi vurduğunda ve 14 canımızı yitirdiğimizde ancak önlem almayı akıl ettik maalesef.
"Ölen öldü, kalan sağlar bizimdir"
Bumudur yani.
Böyle diyerek olanların üzerini örtecek miyiz,
Unutacak mıyız. O bodrum katında babacığı ve abisi ile birlikte kirli suda buğulan Bedirhan'ı.
Ve onları yitirdiği için yırtınan, feryat figan çırpınışları ile ilgili görüntüleri beynimize kazınan Bedirhan'ın annesi Yıldız Hanım'ı.
Yok mu sayacağız o günü.
Ve dahi Bayram sabahı Atakum'da yaşananları.
Görevlerini yerine getirmesi gerekenlerin bunu yapmadıkları için bayramı zehir ettiklerimiz bize haklarını helal ederler mi sanıyorsunuz.
Sanmam.
Ben olsam helal etmem.
Sahi benim de hakkım doğdu bu durumda.
Cuma günkü yazımda "Bu son sel yazım" diye yazmıştım.
Bu gün yine sel yazmak durumunda kaldım.
Bir nevi buna mecbur edildim.
Bizim Büyükşehir Belediyesi ve onun bu işlere memur edilmiş kurumu SASKİ görevini bitamam eksiksiz yapmış olsaydı, dün sabahki yağmur beni hiç korkutmazdı.
Ben de sizin ilgi duyacağınız başka konularda yazardım.
Bu yazının başlığı olan "Şark kafası" farklı bir konuda yazmak için tasarlanmıştı aslında. Umarım yarın şark kafasına örnek başka bir konuda yazabilirim.
Allah ıslah etsin
Başka ne diyelim...