Aziz Nesin’in annesi Ordu’nun 1941 yılına kadar “Vona” denilen Perşembe ilçesinin Anaç köyünde doğmuştur.
Aziz Nesi ile annesi tarafından memleketli sayılırız.
Bende Perşembe’de dünyaya geldim.
Ben dünyaya geldiğimde adı “Vona” değildi.
Ama şu bir gerçek ki; Perşembe ilçesinde Vona fırını, Vona oteli, Vona bakkalı, Vona gazetesi, Vona lokantası, Vona kasabı ve diğerleri vardır, Perşembe adını taşıyan fırın, otel, lokanta de diğerlerine rastlamak olanaksızdır.
Evet iki alındı ile konumuza dönelim.
Birinci alıntı Aziz Nesin’den:
Annemle ilgili bir anımı bir de annemin fotoğrafını istemişsiniz. Annemin hiç fotoğrafı yoktu.
926 yılında yirmi altı yaşındayken veremden ölen annem bütün yaşamında resim çektirmedi.
Çünkü o zaman bizim ortamımızda-yeni kuşaklar pek şaşacaklar belki de-resim çektirmek günah sayılırdı. Yalnız, askerlik gibi resmi işleri için erkekler vesikalık resim çektirirlerdi.
Annem ölüm döşeğindeyken ben okuduğum yatılı okuldan çoktan kaçmıştım; ama bunu annem de babam da bilmiyordu.
Ölümünden üç gün öncesinden, beni annemin yanına sokmuyorlardı. Ölümünden bir gün önceydi. Annemi yattığı odanın kapısından içerde konuşulanları dinliyordum.
Annemin şu sözlerini duydum;-Oğlum yatılı okulda ya, artık gözlerim açık gitmeyeceğim...
Oysa ben bir okul kaçağıydım. Parasız yatılı okuldan kaçmıştım. Annemin bu sözlerini duyunca, ağlayarak evden çıktım. O zaman on bir yaşındaydım.
Ertesi gün de annem öldü. Sesi hep kulağımdaydı.-«Oğlum yatılı okulda ya, artık gözlerim açık gitmeyeceğim..» Okumamın tek nedeni annemin bu sözleriydi.
Bütün hayatımda annemin duyabildiğim bu sözleri kulağımdan hiç eksilmedi.
Hep onun bu sözlerini düşündüm. Yalnız bunun için okudum, okula gitmenin yollarını aradım. Onun sözleri beni kamçıladı.
Yoksa, okul kaçkını on bir yaşındaki ben, bir daha hiç okula gidecek değildim. Beni okula göndermeye zorlayacak kimse de yoktu, yoksulduk. Bugünkü kişiliğimi, anneme, özellikle annemin duyduğum son sözlerine borçluyum.
Şimdi ikinci alıntı:
Aziz Nesin'in annesi Havva Hanife, 1900 yılında Ordu ilinin eskiden “Vona” denilen Perşembe ilçesine bağlı Anaç köyünde doğmuş.. “Vona”, Yunanca bir kelimedir, “burun” demek.. Çünkü Perşembe, iki burun arasında, eşsiz güzellikte bir koydur..
Yoksul bir aile.. Baba eve bir de kuma getiriyor. Anne köyüne gidiyor.. Hanife’de Ordu'da, Liman Reisi Deniz Binbaşısı Salim Bey'e evlatlık veriliyor. Salim Bey ve karısı Süreyya Hanım onu bağırlarına basıyorlar.. Süreyya Hanım, iyi yürekli, duygulu, gencecik bir İstanbul hanımefendisi.. Salim Binbaşı, birkaç yere daha tayini çıktıktan sonra, İstanbul'da Heybeliada Bahriye Mektebi müdürü oluyor.. Aziz Nesin annesi de (ona bir de "İkbal" adını vermişler) onlarla birlikte..Aziz Nesin'in babası Abdülaziz (o sıralar "Aziz Efendi" diyorlar ona) Heybeliada Bahriye Mektebi'nde önce bahçıvan, sonra iaşe memuru olarak çalışıyor.
Ve başından dört hoca nikâhı geçmiş Aziz Efendi, Salim Bey'den istiyor Havva Hanife İkbal'i.. 1913 yılında evleniyorlar.. Mehmet Nusret, yani sonraki yılların Aziz Nesin'i, 1915 yılında Heybeliada'da işte bu evlilikten doğuyor..
Yazar, 4-5 yaşlarına ait bir anısını şöyle anlatıyor:
“Annem okuryazar değildi. Ama ince duygulu, sağduyusu olan bir kadındı. Bütün analar dünyanın en iyi kadınlarıdır. Benim annem de benim annem olduğu için, dünyanın en iyi kadınıydı...Bir gün bahçeden çiçek koparıp anneme getirmiştim. Annem sevindi, “Hadi biraz daha çiçek koparalım,” dedi..Bahçeye çıktık.
Bana bir çiçek gösterdi. “Bak” dedi, “ne güzel çiçek.. Bu çiçekler de canlı, onların da canı var.. Koparırsak ölür zavallı. Dalında daha güzel duruyor. Bardaktaki suda bu kadar güzel durmaz ki..”Her çiçeğin başında bana, “Kıyarsan, kopar istersen..” derdi.
Neyim varsa iyi olan, hepsini, her şeyimi anneme borçluyum..”
(Aziz Nesin, ‘Yol’/Böyle Gelmiş Böyle Gitmez-1/Özyaşam Öyküsü, Nesin Yayınları, 2018)
13 yaşında evlenen, ilk çocuğu ölen, 15 yaşında Mehmet Nusret'i doğuran, yokluk ve dert içinde geçen kısacık bir ömrün ardından, 28 yaşında veremden hayatını kaybeden bir kadın. Onunla ilgili bir tek fotoğraf bile kalmamış geride..