Ramazan'ın bereketiyle geldiğine inanılır.
Ki;
Gerçekten bereketiyle geliyor mübarek.
Sofralarımız, hiç olmadığı kadar zenginleşiyor.
Hepimiz Medine hurmasıyla oruç açamıyoruz ama tek bir zeytin tanesiyle oruç açanlar da, Medine hurmasıyla oruç açanlar kadar keyif alıyordur.
Netice itibariyle Allah rızası için tutuluyor oruçlar.
Nefisleri körletmek değil mi zaten amaç.
Ezan sesi ve minarelerdeki ışıkları görür görmez dualar eşliğinde hepimiz aynı huzuru buluyor olmalıyız.
Demem o ki;
Oruçlarımızı ister fakirhanelerimizde açalım.
İsterse lüks otel restoranlarında.
Sevap yazılacaksa hanelerimize, aynı oranda yazılıyor olmalı.
Ve fakat.
Kuş sütü, kuru üzümün eksik olmadığı otel restoranlarında oruç nasıl bir keyiftir bilmek isterim aslında.
Misal.
Boğaz manzaralı Mandarin Oriental Bosphorus Hotelde kişi başı 4 bin 345 lira ödenerek açılan oruçla, bizim belediyelerin kurdukları çadırlarda ya da fakirhanelerimizdeki sofralarda açılan oruçtan alınacak keyif farklımıdır.
Alınan keyif farklı olabilir ama deftere yazılan sevabın değişeceğini sanmam.
Hikmetinden sual olunmaz Yüce Rabbim, fakirhanelerimizdeki sofralarımızda açılan oruçla kişi başı 4 bin 100 lira ödenerek açılan Çırağan Kempinski’nin restoranında açılan oruçları değerlendirmesi farklı olmayacaktır elbette.
Sahi;
4 bin 345 liraya iftar sofrası mı olur Allah aşkına.
Bu ne tür bir anlayıştır.
Nasıl bir inanma biçimdir.
''Gösteriş budalalığı'' denilen şey bu olsa gerek.
Dünya gazetesinde çalıştığımız yıllarda, Panasonic'in Türkiye Temsilcisi Ayhan Bermek'in davetlisi olarak Su Ada'da (Galatasaray Adası) bir iftar davetine katılmıştık.
Alışılmış olduğu gibi fiks mönü beklerken, masalara farklı siparişlerin geldiğini görünce yanlış salonda olduğumuzu anladık.
Sipariş verme gafletinde bulunsaydık, o ayki maaşı Galatasaray adasında bırakmış olacaktık.
Son anda kurtulduk.
Şimdilerde bir emekli olarak Boğaz manzaralı Mandarin Oriental Bosphorus'ta karımla bir iftar yapmayı istesem, emekli maaşımın yarınsından fazlasını bırakmış olurum maazallah.
* * *
Ramazan'da da yasak getirmek
70'li yıllarda oruç tutamayan vatandaşlar, pencereleri perdelerle kapatılan lokantalarda yemek yerlerdi.
Kimi gençler, o lokantalara baskın yapar oruç ayında yemek yiyenleri bir güzel pataklarlardı.
Ve fakat.
Oruç tutmayanları pataklayan o gençler, sokağın diğer ucunda sigarasını tüttürürlerdi.
Bunu yaparken de kimseden çekinmezlerdi.
Sözüm ona oruç tutanlara saygı gösterilmesi isteniyordu ama aynı haltı kendileri de işliyordu.
Bire bir aynı şey değil elbette ama bizim Büyükşehir Belediyesi’nce işletilen Kent Müzesinin (Eski Demirspor Lokali) bahçesindeki kafeteryada, işletme yetkilileri tarafından Ramazan ayı boyunca çay kahve servisi yapılmayacağı duyurulmuş önce.
Müzenin bahçesindeki kafeteryanın müdavimlerinin tamamına yakını emekliliği yıllar önce hak etmiş yaşlı Samsunlulardan oluşuyor.
Yaşlı vatandaşlar, belediyenin bu kararına şaşırmışlar haliyle.
Ve fakat.
Kararın tepki oluşturmasından mı çekinildi bilinmez, işletme yöneticileri tarafından daha sonra geçici kapatma kararının askıya alındığı duyurulmuş.
Ramazan'ın ilk haftasında çay kahve servisi yapılacakmış.
Samsun halkının tepkisi ölçülecekmiş yani.
Çay- kahve servisine vatandaşlardan tepki gelirse kafeterya kapatılacak, tepki gelmez ise açık kalacakmış.
Hikmetinden sual olunmaz Yüce Yaratan, her kulunun kalbinden geçeni bilir.
Karacaoğlan'ın ''Cehennem yerinde hiç ateş yoktur, herkes odununu yanında taşır'' dediği gibi, inananlar günahı da sevabı da bilirler.
Yasaklarla bir yere varılmıyor yani onu söylemek istiyorum.