Türkiye'de spor gazeteciliği denildiğinde akla ilk gelen ustalardan biri olan ve Güneş gazetesinin çalışanları olarak o İzmir'de, ben Samsun'da bir dönem aynı çatı altında görev yaptığımız Sedat Kaya, emekli olduktan sonra Datça'ya yerleşmiş.
Yazılarında Türk dilini ustalıkla kullanırdı Sedat Kaya.
Datça'ya yerleştikten sonra yerel gazetelere yazdığını görmüştüm ancak, ustalıkla kullandığı yazı dilinden örneklere, şu sıralar daha çok sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlarda rastlıyorum.
Takipçisiyim yani ve Ege'nin zengin mitolojik geçmişinden örneklerle dolu tarihi bilgilerle dolu paylaşımlarını okumaktan büyük keyif alıyorum.
Sedat Kaya, yaşadığı çevreye duyarlı biri aynı zamanda.
Çevreye zarar verecek uygulamalar ve yatırımlar konusunda hiç hoş görüsü yok.
Ki;
Her yurttaşın böyle olması gerekir zaten.
Sedat Kaya, Özellikle Ege'deki tüm yerleşim yerlerinde olduğu gibi Datça sahilindeki plajların işgalini de eleştirmiş geçenlerde.
Sahiden de Ege bölgemizdeki tüm sahiller işgal altında.
Halkın plajlardan ücretsiz yararlanma şansı yok gibi.
Ki;
Ortalama gelire sahip Türk insanın parayla plajlardan yararlanma olanağı yok.
Çok pahalı çünkü.
Sedat Kaya'nın bu durumdan şikayet eden bir paylaşımını gördüm geçenlerde.
Sedat Kaya'nın bu paylaşımını görünce bir Samsunlu olarak halimize şükrettim haliyle.
Yaşı 50'nin altında olanların hatırlaması zordur ama Samsun sahili de bir zamanlar işgal altındaydı.
Atakum'da yazlık evi bulunan Samsunlu para sahipleri, kumsalı ve dolayısıyla denizi halka yasaklamışlardı adeta.
Kıyı kenar çizgisi denilen kurala uyan yoktu.
Evlerin bahçesinden itibaren kumun deniz suyuyla buluştuğu noktaya ve hatta biraz daha açığa varana kadar tel örgüler çekilmişti.
Samsun halkı, kamu kurumlarının plajlarından faydalanabiliyordu.
Ki;
Şimdilerde yerlerinde yeller esen o kamplar şunlardı:
İlk kamp yeri, DDY kampıydı ( Günümüzde o alanda Emniyet müdürlüğü binası var)
Diğer bir kamp yeri de, Karayolları Bölge Müdürlüğü’nün kampıdır ki; kurum personeli hala o kampı kullanabiliyor.
Yalı Kafe'nin olduğu yerde ise Yapı 8. Bölge Müdürlüğü kampı vardı.
Az ileride de, günümüzde Büyükşehir Belediyesi Kültür Merkezi’nin olduğu yerdeki DSİ kampı, Yeşilyurt AVM'nin olduğu yerde Belediye Plajı, yanında ise YSE kampı ile Meteoroloji Bölge Müdürlüğü’nün 50 metre ilerisinde de Topraksu kampı vardı.
Bu kamp yerlerine de sıradan vatandaşların girmesi zordu.
Ya kapıdaki bekçiyi tanımak, ya da kurum yöneticilerinden birinin tanıdığı olmak gerekirdi.
Anap Hükümetlerinin en güçlü olduğu dönemlerde Samsun Belediye Başkanı olan Kemal Vehbi Gül, arkasına hükümet desteğini de alarak, Adnan Menderes Bulvarı’nı açtı ve Samsun halkının kumsaldaki plajlara ulaşmasının önündeki tüm engelleri kaldırmıştı.
Günümüzde Samsun'un doğu yakasında Costal, batı yakasında Atakum sahilleri olmak üzere, yaklaşık 40 Km'lik sahil şeridinin ince kumla örtülü plajlarının tamamı halkın kullanımına açtıktır.
Yusuf Ziya Yılmaz'ın Büyükşehir belediye Başkanı olduğu dönemde de, özellikle Atakum sahilindeki plajlara her 500 metre arayla, içerisinde kadın- erkek WC'leri ile soyunma ve duş kabinlerinin de bulunduğu yapılar konuşlandırıldı.
Samsun halkı ile çevredeki Amasya ve Çorum gibi illerden gelen vatandaşlar plajlardaki bu yapıları ücretsiz kullanma olanağına sahipler.
Kimi uygulamalarını eleştiriyor olsak da, Samsun Büyükşehir Belediyesi her birinde bir görevli bulundurarak bu yapıların temiz tutulmasını da sağlıyor.
Müteşekkiriz elbette.
Ve fakat.
Denizin doldurulmasıyla gerek Dereköy balıkçı barınağı ve Kurupelit Marina gibi akla ziyan uygulamaların sebep olduğu, Taflan ve Çatalçam gibi yerleşim yerlerindeki kıyı oyulmaları nedeniyle kumsalların zarar görmesi ise önlenemiyor maalesef.
Samsun'un önünde yaşanmış böyle bir örnek varken, Kurupelit marinanın temizlenmesi gibi bir seçenek göz ardı edilerek, marinanın doldurulması ve açığında ikinci bir mendirek yapılarak, yeniden oluşacak kıyı oyulmalarına yol açacak girişimleri de hayretle izliyoruz.
Yöre halkının yanı sıra, çevreye duyarlı bir avuç insan akla ziyan bu uygulamadan vazgeçilmesini, isterken ne Samsun Valisi’nden, ne de Büyükşehir Belediye Başkanı'ndan tek bir itiraz sesi yükselmiyor maalesef.
Bu durumda, ''Samsun'un sahibi yok'' diye feryat eden Sadi Subaşı'na hak vermek istiyorum ancak, ben öten beri ''Samsun'un ve dahi tüm şehirlerimizin sahibi ne valilerdir, ne de siyasetçilerdir. Şehirlerimizin tek sahibi, o şehirde yaşayanlardır.'' diye inanmışımdır çünkü.
Bunu iddia etmek için de güçlü nedenlerim var ki; bu nedenlerden birini de Kültür Yolu Festivali sırasında yaşadık biliyorsunuz.
Festivalin tanıtım afişinde, Samsun'un yegane simgesi olarak bilinen Atatürk Anıtı yerine saat kulesinin kullanılmış olmasına ne Samsun Valisinden, ne Büyükşehir Belediye Başkanından, ne de Samsun'un siyasetçilerden, buna dair bir eleştirel söz işitemedik.