Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in hocası ve kayınpederi olan Edebali hazretleri; “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın…” sözüyle, hem Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundaki temel felsefeyi ortaya kayarken, hem de geleceğe yönelik çok önemli bir düsturu ifade etmiştir. İnsanın yaşamadığı, yaşatılmadığı bir yerde, ne devlet olur ve ne de millet olur…
Bugün için; devletimizin, milletimizin ve ordumuzun her zamankinden daha dik ve daha kararlı olarak yanında olmak bir vatanseverlik borcudur. Biz de; devletimizin, milletimizin, ordumuzun ve de milletimiz adına devletimizin ve ordumuzun başı olan Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın yanında olduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum.
Cumhurbaşkanımız el koymalı
Ancak, bu bizi yanlışa yanlış demekten alıkoymamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettikleri gibi; bir takım çevreler, kişiler Cumhurbaşkanımızın adını kullanarak arkasından işler çevirebilmektedirler. Bu işte de bir bit yeniği var ve bir türlü sayın Cumhurbaşkanımızın el koyup durun diyeceğini, düşünmek istiyorum…
İşte, bu Çarşamba Ovası gibi birinci sınıf tarım arazisi ve tarımsal sit alanı içerisine, 180 bin m2’lik bir alana Biokütle Termik Enerji Santrali yapımına bir türlü anlam veremiyorum. Konuştuğum uzmanlar, bütün santrallerin öyle veya böyle bir şekilde bulunduğu çevreye az veya çok zarar verdiği noktasında hemfikirler. Zaten bu işi yapanlarda, akademik bir raporla, çevreye hiçbir zarar verilmeyeceğini ortaya koymamış/koymuyor/koyamıyor… Manisa-Soma’da bir termik santral var. Çevresinde çam ağaçları dikilmiş ve yem yeşil; AMA, BU YEŞİLLİKLER ÇEVREYE ZARAR VERMEDİĞİ ANLAMINA GELMİYOR…
Buyurun cenaze namazına, efendim
Bizim çocukluğumuzda Çarşamba ve Bafra ovaları geniş anlamda tarım yapılan yerlerdi. Seralar yoktu. Ovalardan ürün çıktığında bolluk, bereket olurdu. Bu bolluk; yalnızca Samsun’da kalmaz, bütün Karadeniz ve yakın bölgeler başta olmak üzere; İstanbul, Ankara’ya kadar giderdi. Ovalardan her hangi bir örtü vs. olmadan rahatlıkla iki ürün alınabilirdi. Genelde yaz aylarında kavun-karpuz, biber, patlıcan, salatalık, fasulye; kış aylarında beyaz lahana(kelem), azman kara lahana, kara lahana, marul gibi ürünler alınırdı. Bütün bu ürünler yerel ATA TOHUMU ile yapılırdı. Çarşamba Ovası aynı zamanda beyaz mısırın yetiştirildiği bir yerdi ki; Türkiye’nin en fazla mısırı buradan hasat edilirdi.
Sonra; ovanın kenarına Azot ve Gübre fabrikaları kuruldu. O zamanda çevreye zarar vermeyeceği söylenmişti. Ama, öyle olmadı. Önce ormanlardaki güzelim “kara ağaçlar” kurudu. Şimdilerde kestane ağaçları kuruyor. Tarıma, özellikle Tekkeköy bölgesinde yetişen azman lahanaya verilen zarardan dolayı yüklü miktarda tazminatlarda ödendi. Azot, Gübre yetmedi; sanayi siteleri ve diğer kuruluşlar derken Çarşamba Ovası can çekişmeye başlamıştı ki; şimdi tam kalbine biokütle termik enerji santralini saplayarak ölümünü hazırlamış olacağız. Yakında bütün siyasileri ve cemi cümle zevatı cenaze namazına bekleriz, efendim!..
En kısa ömür Tekkeköy ilçemizde…
Ancak, en vahimini insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkiler oluşturdu. Özellikle Tekkeköy bölgesinde ölü doğumlar, sakat doğumlar arttı. Kanser vakaları arttı. Die verilerine göre, Samsun’un 17 ilçesi içerisinde ortalama insan ömürleri dikkate alındığında; en kısa ömürlü insanlar Tekkeköy ilçemizde yaşamaktadır.
İnsan yaşamış, yaşamamış ne önemi var; diyorsanız, buyurun istediğinizi yapın!.. Sanayi tesisi de yapın, biokütle enerji santralı da yapın, aklınıza gelebilecek insan sağlığına, canlı sağlığına zararlı her şey yapın… Yeter ki; Sizler para kazanın, cebiniz dolsun, gözünüz doysun!??.