Batıl; temelsiz, çürük, boş, gerçeğe uymayan gibi birkaç anlama daha geliyor.
Bir milletvekilimizin, 15 Temmuz darbesi işgal girişimini ‘batıl’ diye nitelemesi aslında bu girişimi masumlaştırmaya çalışmaktır.
Batıl ifadesi bu darbe girişimi için masum kalır.
Konuşmanın tamamını dinlemedik ama o sözler yeterli geliyor. Şayet bu ifadeyi bilerek söyledi ise; bu fikir yapısı anlaşılır ve kabul edilir gibi değildir.
Bir siyasi parti üyesi ya da yöneticisi, kendi partisi dışındaki bütün siyasi rakiplerini batıl olarak kabul edebilir.
Bir siyasi parti üyesi, kendi partisi dışındaki bütün partileri gereksiz de görebilir. Böyle bir düşünceyi kabul etsek bile darbeciler ile ne kadar yanlış yaparsa yapsın siyasi bir partiyi aynı kefeye koymak doğru değil.
Hadi siyasi rakibinize batıl dediniz, peki, vatanını savunmak için gözünü kırpmadan canını verenlere nasıl batıl dersiniz?
Darbeciler ile bir siyasi partiyi bile aynı kefeye koymamanız gerekirken, şehitler ile darbecileri aynı kefeye nasıl koyarsınız?
Bu nasıl bir anlayış, bu nasıl bir partizanlıktır ki, bizim bunu anlamamız mümkün değil.
Oysa bu konu ile ilgili sorulacak o kadar çok soru, söylenecek o kadar söz varken; bunları sormuyor ve söylemiyorsunuz da, şehit olan ile şehit eden haini aynı kefeye koyuyorsunuz! Ve bir de bunu anlamamızı istiyorsunuz.
Bizim bunu anlayacak kadar kafamız çalışmıyor, bunu anlamamızı beklemeyin.
Mesela şu sorulabilir, “Vatana ihanetin kefaretle serbestisi olur mu?” Ama nedense bu sorulmuyor.
Mesela şu sorulabilir, “FETO ile ilişkisi olabilir diye görevden uzaklaştırılıp yargılanan ama bir ilişki kurulamayıp beraat ettiği halde kendisine muhatap bulamayan insanların durumu ne olacak?”
Düşünün birkere, bir şüphe ile işinize son verilmiş ve yargılanmışsınız. Şüpheler haksız çıkmış ve beraat etmişsiniz. Normalde olması gereken, devletin, “Özür dileriz, size haksızlık yapmışız. Sizi mağdur etmişiz ama devletin içine sızmış hainleri temizlemek öyle kolay değil. Bundan dolayı her şüpheyi değerlendirmek zorundaydık. Sizin manevi mağduriyetinize bir şey yapamasak da maddi mağduriyetinizi karşılıyoruz. Bu bir nevi sizin masum olduğunuzun ilan edilmesidir” deyip görevine iade etmeleri gerekirken, mağdur edilmiş insanlar aylarca kendilerini neyin beklediğini bilmeden yaşamak zorunda kalıyor.
Bunu dillendirin, bu haksızlığı savunun.
Bunları sorun ama darbecilerle şehitleri aynı kefeye koymayın.
Yine FETÖ terör örgütünün önde gelen isimleri diye tutuklananlar serbest bırakılırken içeride tutulanlar öğretmen ve polis memurlarıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımız bunları, “İhanetin üç çeşit insanı vardı, ibadet, ticaret ve ihanet” diye nitelemişti. Bunların içinde genellikle ibadet denen alt kesim mağdur olurken ticaret ve ihanet denilenlerin akibeti nedir? Bunu bir sorun ve öğrenin. Şuan için içeridekiler hangi kesim insan onu sorun, savunun.
Ama vatanı için helikoptere, “Senin mazotun bitmeyecek mi?” diye bağırıp meydan okuyan 17 yaşındaki gencimizin samimi duygusunu istismar etmeyin.
O gece şehit olan sivil halkın siyasi bir mücadele verdiğini düşünmüyoruz.
Direnenler, kuvvetle muhtemeldir ki; çoğunluğu vatan sevgisi ya da Allah sevgisi ile tankların karşısına çıktılar.
Siyasi olarak çıkanlar da vardır. Onlara da haksızlık etmiş olmayalım ama asıl siyasiler Cumhurbaşkanımızın talimatı ile alanlara gelmiştir.
Zaten o ana kadar şehit olanların hemen, hemen hepsi şehitlik makamına erişmişti.
Yani talimat alıp şehit olan yok denecek kadar azdır.
Şimdi siz bunları bilipte bu işin iki tarafı da batıldı diyerek şehitlerimizin kemiklerini sızlatmadınız mı?
Şehit ailelerine saygısızlık yapmadınız mı?
Bunlar nasıl kelamlar?
Bir süre Milli Görüş ekibinde biz de siyaset yaptık. Kullandığınız beddua dili rahmetli Erbakan Hocamın dili değildir.
Erbakan Hocamı ve hatiplerini defalarca dinledik ama böyle bir dil duymadık. Bu dili kim kullanıyor hepimiz biliyoruz. Darbe gecesi darbeye karşı çıkmış olmak bir erdem değil vatandaşlık göreviydi. Kimse ben darbeye karşı çıktım diye övünmesin.