SUYA sormuşlar; seni kaybedersek nasıl bulacağız? Eğer bir şırıltı duyarsanız, ben ordayım demiş.
ATEŞE sormuşlar; seni nasıl bulacağız? Eğer bir yerde duman görürseniz, işte ben ordayım demiş.
Sıra AHLAKA gelmiş, aynı soruyu ona da sormuşlar, ahlak cevap vermiş, BENİ KAYBEDERSENİZ ASLA BULAMAZSINIZ…
Etrafımızda, yakınımızda hatta içimize kadar sokulmuş ahlakını kaybetmiş, kibirli, kıskanç, karşısındaki insanı aşağıya çekmeye çalışan insanlar var ki, insan bazen fark etmekte güçlük çekiyor.
Yanındaki dostum dediğim insanlar maalesef küflü çıkıyor. Kimi zaman da yaşayınca anlıyoruz. Bu lafımı her zaman söylerim. Karşımdaki insan benim için ne düşünüyorsa; Allah on katını versin!
Bir de vefasızlar, mayasızlar var. Ne zaman ne yapacağı hiç belli olmayan, ummadığın bir anda seni yarı yolda bırakanlar, seni eşine dostuna mahcup edenler. Bunlar ne lafını bilirler nede vefayı! Hani güzel bir söz vardır. “Üslubu kimliğidir insanın”
Bu söze güzel bir örnek, Şadi Şirazi’nin; dediği gibi, “Lafta ölçü bilmeyen, edepsizlikte sınır tanımaz.”
Yıllar evvel televizyonda, Leon (Sevginin Gücü) adlı bir film izlemiştim. Başrollerinde, (Leon) Jean Reno, (Mathilda) Natalie Portman oynamışlardı. Bu filmden çok etkilenmiş, Leon, Mathilda’ya filmin bir sahnesinde şu repliği söylerken, ben de çok duygulanmıştım.
“SEVGİYLE GÜZELLEŞMEYEN İNSANLARDAN KORK MATHİLDA, ONLARI HİÇBİR ŞEY MUTLU EDEMEZ.”
Bence de edemez. Çünkü onlarda, kişilik bozukluğu vardır. Boş yere, zaman harcamamak lazım!
İLÇE BELEDİYE BAŞKANLARI
Yine bazı ilçe belediye başkanlarının burnu yine Kaf dağında! Telefonlarına bakmazlar, müsait olunca geri dönmezler. O koltukların sahibi siz değilsiniz!
Emanetçisiniz ama emanete ihanet ediyorsunuz. İnsanlardan korkmayın, kaçmayın onların oyları ile o koltuklara oturuyorsunuz. Vatandaşın telefonlarına bakın, kibir göstermeyin. O an için müsait olmayabilirsiniz, olunca dönün. Böyle yapmaya devam ederseniz ne saygı ne de sevgi görürsünüz.
Başkanlığınız sona erdiğinde, görevlerini tamamlamış eski belediye başkanları gibi otobüs duraklarında bekler, yolda size kimse selam vermez.
İtibar görmezsiniz. Anılarda yad edilirken, sağsanız kulaklarınız bol bol çınlar.
Ben tanımadığım bir Büyükşehir’in Valisinden, Belediye Başkanlarından randevu alıyorsam, sizin HAVANIZ KİME!
CAST AJANSLARI…
Sizlere şimdi, başka bir olaydan bahsedeceğim. Uzun zamandır takip ettiğim, araştırdığım bir konu! İnsanların hayalleriyle oynuyorlar, birde paralarını alıyorlar. Siz hiçbir şey yapamıyorsunuz, hakkınızı arayamıyorsunuz!
Önce sosyal medyada, insanları etkileyecek bir şekilde ilanlar veriyorlar. Dizilerde, sinema filmlerinde oynayacak yeni yüzler arıyoruz diye! Sizde umutla o ilana tıklıyorsunuz.
Orda bir başvuru formu açılıyor siz de doldurup yolluyorsunuz. Başvuru sayısı belli bir sayıya ulaşınca, o ajans bulunduğunuz şehre gelip, sizin gözünüzü boyayacak bir otele, ekibi ile yerleşiyor. Sonra sizi arayıp randevu saati veriliyor, otele davet ediliyorsunuz. Otelde sizinle bir kişi görüşme yapıyor, gözünüzü boyuyorlar. Şu dizide, bu filmde oynarsın falan filan. Sizi o arada o ajansa kaydınız yapılıyor.
Bu tabi bedava olmuyor. Belirli bir ücret karşılığı oluyor. Sizde dizilerde, filmlerde oynayacağım hayali ile kaydınızı yaptırıyorsunuz.
İkincisi, dizilerde sinema filmlerinde oynama hayali kuran adaylara, oyunculuk dersleri vereceklerini söylüyorlar. Siz de mecbur kabul etmek zorunda kalıyorsunuz. Bu dersler bir veya iki günde veriliyor. Ders saatlerce sürmüyor, en fazla iki saat! Tabi ki bu derste paralı bedava verilmiyor.
Sonra bu ajans o şehirden başka bir şehre gidiyor. Sonra bekle seni arasınlar.
Diyeceksiniz ki bunları nereden biliyorsun! 10 gün önce bende arandım. Telefonumu nereden bulmuşlar bilmiyorum. Hem de kaydım Trabzon’dan yapılmış.
Daha önce böyle şeyler duymuştum. Tabi kabul ettim gittim. Aynı makaraya aynı teli, başka türlü sararak bana da anlattılar.
Ben kendilerine “garantiniz” ne diye sordum, bu kadar insanlarla görüşüp paralarını alıyorsunuz. Hangi birini, hangi dizide, filmde oynatacaksınız deyince, kem kümler başladı.
Elimizden geldiğince oynatacağız deyince, ben sinirlendim söylendim, ama ne çare ben kalktım gittim. Daha başka ayrıntıları da var, yerim müsait olmadığı için yazmıyorum.
Kısacası bu ajanslar, “insanları dizilerde, filmlerde oynatacağız” diye kandırıp, oyunculuk dersi pazarlayıp, gelen ajanslarına para ile kayıt eden, hiçbir dizide, sinemada rol vermeyen ajanslar!
Bizler toplum olarak, çalışmadan kolay para kazanmak, şöhret olmak peşinde koşan bir genç nesil olduk.
Bedava peynir, sadece fare kapanında oluyor.
Hayat o kadar kısa ki; aslında düşünemiyoruz veya düşünmek istemiyoruz. Kaçıyoruz gerçekleri görmekten. Gerçekler insanın içini acıttığı için mi acaba kaçmayı seçiyoruz? Aslında her şey, başlangıç ile son arasında sıkışmış. Yaralarımızın yeri başka, ama acılarımız bir oluyor.
İnsan bazen önündeki ateşi göremez, Kaf dağının arkasındaki buza sarılır. Ama yine de üşür!
Hayat istediğimiz gibi, maalesef olmuyor!
Baki Selamlar…