Korona virüsü salgınının kabus gibi çöktüğü dönemin ardından bu sefer de sakatlıklarla boğuşur olduk…
Veli, Caner ve Ahmethan’dan sonra revire Gökhan Alsanda girdi…
En az 3 hafta sahalarda olmayacak…
Haftalardır sadece idmanlarda gördüğümüz, formayı unutur olmuş, “VİP’e izleyicisi” Plumain bile 18’de kendine yer buldu ki; düşünün ‘kadro derinliğinin ne halde olduğunu…’
Gelelim karşılaşmaya…
Geçtiğimiz 3 hafta üst üste birer puanla sahadan ayrılırken, Giresun deplasmanındaki futbol sonrası ‘uyum sorunu’ gibi ‘bahaneleri bırakın’ demiştim…
Koşmayan, coşkusuz, teslimiyet bir takım vardı sahada…
Bu kadar kötü seri gidişatı hatırlamak bile istemiyoruz!...
İlk yarıdaki futbolumuzdan hep söz etmiştim…
Tuzla karşısında bu sezonun en iyi, en verimli, en akılcı ilk devresini oynadık…
Koştuk, çabaladık, istedik ve futbolun meyvesini 16’nci dakikada bulduk…
İlginç istatistiktir, bu sezon ilk kez sahamızda ilk devrede gol bulduk…
Haliyle ilk devrede gol bulunca maçın kilidi de çabuk açıldı…
Özellikle Nurullah ile iki kere oyuna geri dönsek de, başarılı paslarla, oyunun kontrolünü elimizde tutan bir futbolla iyi işler yaptık..
İkinci yarıda Yalçın’la gelen golün ardından rakibin direncini kırmayı başardık.
Maçın içinde zaman zaman ‘yürekleri hoplatan, direkleri dövendik’ ancak son 30 dakikada yine ‘skoru koruma içgüdüsünde’oynayan bir takım hüviyetine büründük.
‘Bu dakikalarda gol mü değil mi?’ soru işareti olan bir pozisyona ek, kanatlardan gelen bir iki tehlikeli atakla soğuk terler döktük..
Yokluktan yeniden sahada gördüğümüz Plumain ise, ‘hoş bulduk partisi’ verecekti ki; bir iki denemesi ve direkler izin vermedi..
Alınan 3 puanın ardından zirvede her şey değişti…
İlk devre bitene kadar ‘kayıpsız zirve yolculuğu’ oldukça önem kazandı…
Hayırlısı diyelim artık…
Eski dost Taner hocaya ve talebelerine başarılar diliyorum…