Ülkemizde bilindiği gibi eylül ayının üçüncü haftası “Ahilik Haftası” olarak kutlanmakta ve bu meyanda çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir.
13. yüzyılda Orta Asya’dan Moğol istilası nedeniyle Anadolu’ya gelen sanatkârların, esnafın ve tüccarın kurduğu bu kadim teşkilat, Selçuklu devletinin yıkılmaya yüz tuttuğu bir devirde sosyal nizamı tesiste ve Osmanlı Devletinin kuruluşunda büyük rol oynamıştır. Ahilik bir nevi, yaşanabilir bir toplum oluşturma idealinin Osmanlı dönemindeki tezahür ediş biçimidir.
Ahilik kurumunun temel dinamiği olan Ahi kelimesi, Arapça “kardeşim” manasına gelmekle birlikte, kelimeyi eski Türkçede “cömert ve yiğit” anlamına gelen ve fonetik olarak ahi kelimesiyle de benzerlik arz eden “akı” kelimesine dayandıranlar da mevcuttur.
Ahilik köylere kadar yayılan teşkilatıyla, milli birlik ve bütünlüğü, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı ilke olarak benimseyen; toplumsal ahlak kurallarına bağlı, milli bir toplum kurmayı amaçlayan; ayrıca temel ihtiyaç maddelerini en kaliteli ve en ucuz biçimde üretmeyi öngören, 13.yy.’da kurulup gelişen ve Osmanlı döneminde kurumsallaşmış bir teşkilatlanma biçimidir.
Orta Asya’dan İran yoluyla Türkiye’ye 11.yy.’da gelen Türkler büyük çoğunlukla göçebe olduklarından sanat ve meslek yönünden çok yetersizdiler. 13. yy.’ın ilk yarısında Türkistan’dan Moğol saldırısı önünden kaçıp gelenlerin büyük çoğunluğu ise esnaf ve sanatkâr idiler. Bunların gelişiyle Anadolu’da kısa sürede Ahilik teşkilatı kuruldu ve yayıldı. Bu kısa süreli gelişme bize, bu geleneğin Türkistan yöresinde çok önceden kurulmuş ve yayılmış olduğunu da göstermektedir.
Ancak bu teşkilatı Anadolu’da kuran ve kurumsallaştıran kişi Orta Asya’dan Anadolu’ya gelip yerleşmiş olan Ahi Evran’dır. Teşkilatını pek çok şehir, kasaba ve köyde kurduktan sonra Kırşehir’e yerleşmiş, ömrünün geri kalan bölümünü orada tamamlamıştır. Kendi mesleği debbağlıktır. Dericilerin piridir. Hacı Bektaş-ı Veli ile de dostlukları vardır.
Ahilikte, bir esnafın uyması gereken ahlak kuralları şunlardır:
Doğruluktan ayrılmamak, cömert olmak, alçak gönüllü olmak, iyi huylarını geliştirmek, kendisini halkın ve tüketicinin faydasına hasretmek, misafirperver olmak, bir sanat ve iş sahibi olmak, dindar olmak, utanma duygusuna sahip olmak, hile yapmamak, yalan söylememek, başkalarında kusur aramamak, dedikodu yapmamak, içki içmemek, zina yapmamak, zenginlere karşı minnetsiz olmak, kimseye kin ve düşmanlık beslememek, büyüklere hürmet ve küçüklere şefkat göstermek, nefsiyle ve şeytanla mücadele etmek. Bu umdeler Ahiliğin tasavvufi yönünü de ortaya koymaktadır.
Ticaret ahlakında yapılması istenmeyen şeyler ise şunlardır:
Hileli ve çürük mal satılmayacak; müşteriden fazla para alınmayacak; bir başkasının malı (ve emeği) taklit edilmeyecek; satılan mal noksan tartılmayacak ve bozuk terazi kullanılmayacak; sahte ve kalitesiz (fason) mal üretilmeyecek.
Esasen bu ilkelerden yola çıkılarak denilebilir ki; Ahiliğin temel felsefesi; Hazret-i Peygamberin “Bizi aldatan bizden değildir” mesajına dayanmaktadır.
Günümüzde çeşitli esnaf kuruluşlarına yahut bazı sivil toplum örgütlerine kimi imkânlar sağlanmak suretiyle bu teşkilatın toplumsal anlamda işlevselliğinin sürdürülmesi ve toplumsal huzurun, kardeşliğin ve dayanışmanın teminine katkı sağlanması mümkün olabilecektir.
Güncellenerek ana felsefesi günümüze uyarlanacak olan bu sivil teşkilat, çırakların sosyalleşmelerine ve rehabilite edilmelerine ciddi katkılar sunabilir. Ayrıca esnafın kendi arasındaki anlaşmazlıklarının çözümünde, müşteri ile esnaf yahut esnaf ile idareci arasındaki sorunların çözümünde ve işverenle işçiler arasındaki anlaşmazlıklarda arabuluculuk gibi bir işlev de üstlenebilir. Gençlerimiz için; huzurlu bir toplum ve güzel bir gelecek için buna değer.




















Bir adam var. Kendi evi var. Üniversitede okuyan oğlu kalsın diye kendi kalacakmış gibi lojman başvurusu yapıyor. Oğlu lojmanda kendisi kendi evinde kalıyor. Kul hakkına giriyor. Bu prof kamu hakkına giriyor. Üniversitede böyle hocalar da var. Bu kişiyi siz tanır mısınız?