Geçtiğimiz Haziran ayının 13’ü merhum mütefekkir, yazar Cemil Meriç’in vefatının 38. sene-i devriyesi idi. Ben de bu haftaki yazımı ona hasretmeyi; Cumhuriyet devrinde yetişen en önemli aydın, düşünür ve yazarlardan biri olan ve Cumhuriyet modernleşmesini en iyi okuyan, bu süreci yaşayan, derinliğine anlayan ve Ahmet Kabaklı’nın ifadesiyle “Araftaki Adam” konumunda bulunan Cemil Meriç’i ve bilinmeyenlerini sizlerle paylaşmayı uygun buldum. Kaynak olarak istifade ettiğim eser ise kızı Prof. Dr. Ümit Meriç Hanımefendi tarafından büyük bir emek sonucu hazırlanmış ve 2018 yılında basılmış olan “Babam Cemil Meriç” kitabıdır. Bu kitap çalışması, adeta onun bütün eserlerinden damıtılarak elde edilen bilgilere, kimi gözlemlere, araştırma ve anılara dayanmaktadır.
Cemil Meriç aslen Balkanlıdır. Çünkü babası Mahmut Niyazi Bey, memuriyeti nedeniyle 1912 Balkan Savaşı’ndan sonra Makedonya’dan Hatay’a tayin olunmuş; Cemil Meriç de bu münasebetle Hatay’da dünyaya gelmiştir (1916). O zamanlarda da çok dinli, çok dilli ve çok mezhepli bir yapıya sahip olan Hatay aslında onun kimliğinin ve kişiliğinin oluşumundaki en önemli etkendir. Bu süreçte ailesinden Türkçeyi, çevresinden Arapçayı, okulda da mükemmelen Fransızcayı öğrenmiştir.
Hatay’da Araplar arasında muhacir, Fransız işgaline karşı Türkçü ve Fransa’nın temsil ettiği sisteme karşı sosyalist bir duruş sergilemiştir. İstanbul’daki öğrencilik yıllarında Sosyalizme yakın ilgi duymuş; ömrünün bir döneminde modernist, son devrinde ise daha çok mukaddesatçı ve muhafazakâr bir yapıya bürünmüştür.
Cemil Meriç bir kavga adamı değildir. O mücerret hakikatlerin adamıdır. İslami dünya görüşüne kâmil bir surette sahip olamamıştır. Ancak geldiği yer uzaklaştığı yerden Allah’a daha yakındır. Kitapları edebiyat düşkünü insanlar için beyin jimnastiği yaptıran ve ufuk açan kitaplardır. Ancak İslam’ı anlamak isteyen insanlar için değildir. (s. 245)
Okuyucular onun siyasi görüşünü hep merak etmiştir. Aslında o çok siyasallaşmamış bir karakterdir. 1977 seçimlerinde kullanacağı oyu ailesiyle istişare ettikten sonra ailecek oylarını Milli Selamet Partisi’ne (MSP’ye) verirler. Ancak Cemil Meriç’le Erbakan Hoca hiç tanışmamışlardır. 1982 Anayasası Referandumunda Cemil Meriç hürriyetten yanadır ve o dönem istikrardan yana olan eşi ile kızına rağmen referandumda “hayır” oyu kullanmış ve darbe ile gelen bir değişikliği “Aydınlanmacı” kişiliği ile reddetmiştir.
Cemil Meriç’in çevresinde, o devrin aydınlarından olan pek çok çehreye rastlamak mümkündür. Hafta sonları Meriçler’in evi misafirlerle dolup taşmaktadır. Her biri farklı bir dünyanın insanı olan ve sadece Cemil Meriç’in geniş gönlünün bir araya getirebileceği isimlerdir bunlar. Talebeleri, bu kadar farklı mizaç ve yaştaki dostu nasıl kendisine bağlamayı başardığını sorduklarında o, tebessüm eder ve Nedim’in bir beytiyle cevap verirdi:
Murâdın anlarız ol gamzenin izânımız vardır,
Belî söz bilmezüz amma biraz irfanımız vardır. (s. 186)
O’na göre Osmanlı düşünmemiş, iman etmiştir; bir iman medeniyeti kurmuştur. Tanzimat’tan sonra Avrupa’dan yediği tokatla düşünmeye başlamıştır. “Bizim üstün tarafımız imanımızdır. İmanımızı muhafaza ederek Batı’yı almalıyız” der. (s. 189)
Felsefe öğretmeni Ali Rıza Koralp’ın kendisine yönelttiği “Peki Cemil Bey, bunca kitap okuduktan, bunca farklı düşünce ile karşılaştıktan sonra siz kendinizi nereye yerleştiriyorsunuz? Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?” sorusuna karşılık şu cevabı verir: “Efendim ben bu memleketin ninnileri, ezanları, türküleri ile büyüdüm. Ben imanımla, dinimle, zevklerimle İslâm ve Türk’üm ama kafaca Avrupalıyım. Avrupa’ya düşman değilim. İki Avrupa var: Kolonyalist Avrupa’nın düşmanıyım ama düşünen, dost olmak isteyen Avrupalının dostuyum. Böyle düşünmemin sebebi de Avrupalı oluşumdan. Benim düşüncelerim Heterodokstur. Sosyalist değilim, İslamcı değilim, Öyleyse neyim ben? Ben kendimim” der. (s. 218) Evet o, Cemil Meriç’tir. (Allah Rahmet Eylesin.)