Tolstoy’un “İnsan Ne ile Yaşar?” kitabında anlattığı bütün öykülerde insanın özünde iyilik olduğu vurgulanır. Peki, insan ne için yaşar? Bu soruya verilen cevaplar aslında kültür kodlarına ve medeniyet ufuklarına göre değişiklik arz eder.
Bazıları çocukları için, bazıları namus ve şerefi için, bazıları vatanı için, bazıları dünyevi lezzetler için; bazıları para, mal, mülk biriktirmek için yaşar. Bazıları da dünyanın cazibesine kapılmayıp, dünyanın geçici olduğu bilinciyle vatan-ı aslisi olan ahirete kendini hazırlar. Bunun için de dünyayı sırtında taşımaz, dünyanın sırtına o biner. “Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur” sözüne istinaden dünyayı kendine dert edinmez. Yalnızca dünya için yaratılmadığının farkında olarak, bütün vaktini o bilinçle değerlendirir; dünya-ahiret dengesini iyi kurar ve bir denge insanı olarak yaşar. Ona göre hayatın gayesi iyiliktir ve “Dünyayı iyilik kurtaracaktır.”
Esasen farzları yapıp, günahları terk eden ve helal yoldan kazanan bir kişinin; insanlara, akrabalarına, ailesine, komşusuna, ülkesine faydalı olmak düşüncesiyle yaptığı bütün işler de ibadet hükmündedir. İyilik yapmak kulluğun bir gereğidir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde “Allah iyilik yapanları sever” buyrulmuştur. Allah Müslümanlara iyiliği emretmiş, onları kötülükten men etmiştir.
Biz iyilik yapmakla emrolunmuş bir ümmetin evlatlarıyız. Biz yalnızca kendimiz için çalışıp kazandığımızı kendimiz için harcayamayız. Ailemizin, akrabalarımızın, komşularımızın, yetimlerin, yoksulların, bütün bir milletin hakkı var kazandıklarımızda. Bunu ben kazandım ve sarfiyat hakkı yalnızca bendedir diyemeyiz. Cenâb-ı Allah ilmi isteyene, zenginliği istediğime bahşederim derken, aslında bunların da birer imtihan vesilesi olduğunu vurgulamaktadır. Demek ki kazandığın yalnızca senin çabanla olmuyor. Öyleyse tasarruf hakkı da yalnızca sende olmamalıdır. Müslüman birey toplumda, “Sen çalış ben yiyeyim yahut benim karnım tok olduktan sonra başkalarından bana ne. Her koyun kendi bacağından asılır.” mantığıyla hareket edemez.
Bizler aslında iyilikle emrolunduk ve iyilik yapmakla mükellefiz. İyilik yalnızca parayla da olmaz elbette. Yoldaki bir taşı kaldırmaktan, ana-babaya hürmet etmekten, misafire ikram etmekten, hastayı ziyaret etmekten, birinin yüküne omuz vermekten, garibana hal-hatır sormaktan, yetime sahip çıkmaktan, asayişe yardımcı olmaktan tut da; trafik kurallarına uymaya, insanlara tebessüm etmeye, görevimizi hakkıyla yerine getirmeye, komşu hakkını gözetmeye kadar uzanan bir silsiledir bu. Esasen iyilik çalıştığımız yere değer katmaktır, fayda sağlamaktır, farkındalık oluşturmaktır.
Cenâb-ı Hak, “Biz insanı en güzel surette yarattık; onlar niyetleriyle ve amelleriyle ya yükseklerin yükseğine çıkar ya da aşağıların aşağısına iner” buyurmaktadır. Burada elbette vurgulanmak istenen cüzi iradedir ve niyettir. Bir iyiliği, bir hayrı düşünmek bile bizatihi iyiliktir, hayırdır. İyiliği karşılık bekleyerek yapmak da Cemil Meriç’in ifadesiyle bir nevi tefeciliktir. Ancak iyilik hayırda olur, şerde değil. Bu nedenle de iyilik iyi insanlara yapılır, şerlilere değil. İyilik yapan, yaptığı iyiliği başa kakmayacağı gibi, iyilik görenin görevi de teşekkür etmek, vefalı olmaktır. Nankörlük etmek ve iyiliğe kötülük ile mukabele etmek de şerdir. Allah bizi böyle şerli insanlardan korusun. “İnsanlara teşekkür etmesini bilmeyen, Allah’a da teşekkür etmeyi bilmez” sözü belki de bu tür insanlar için söylenmiştir. Dolayısıyla birinden iyilik gören kimse bu iyiliği hiç unutmamalıdır, birine iyilik yapan ise yaptığı iyiliği unutmalıdır.
Bir Çin atasözü der ki; duvar yapıldıktan sonra duvarcı unutulur. İnsanlar zaten unutmaya meyillidir. Bu nedenle siz iyilik yapın, denize atın; balık bilmezse hâlık bilir. Yine bizde bir anonim söz vardır: “İnsanoğlu hilebazdır, kimse bilmez fendini. Her kime iyilik edersen ondan sakla kendini” diye. Burada kastedilen şey, aman hâ sakın iyilik yapmayın değil; iyilik yaptığınız insanlarla aranıza mesafe koyundur. Aksi halde ondan sâdır olabilecek olumsuz bir tavır sizi incitebilir. Bir de insanlar genellikle alacaklısından pek hoşlanmaz. Siz iyilik yaparak onu bir nevi borçlandırmış olursunuz. Ne olur biraz mesafe koyun aranıza. Sonra üzülürsünüz. Daima iyilik yapın; iyiliğiniz daim olsun. Çünkü iyilik, bir imkân meselesi değil; bir insanlık meselesidir. İyilik yapmak iyidir.
Dabbe, sana yazıklar olsun. Yüreğinde zerre kadar mertlik varsa kimliğini açık et ve bunu benim yüzüme karşı söyle. Seni haset seni, seni fesat seni. Siz ve sizin gibiler ancak klavye kahramanlığı yapıp yazının altına onlarca dislike işaretini bir merkezden yaptırırsınız. Yazmaya başlamam çok mu zoruna gitti?
Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Laf salatası ve hamaset.
Değerli hocam. Çok güzel bir yazı olmuş. Zaten Allah için yaşayan aynı zamanda vatan için, insanlık için, iyilik için yaşamış olur. Cennet umudu içerisinde mutlu Yaşar, mutlu ölür. İnşallah mutlu da dirilir. Herhalde şehitlerin yüzleri mutlu ölümlerinde dolayı gülüyor.
Kalemine ve gönlüne sağlık. Selamlar