Doğum ismi Cassius Marcellus Clay Jr. olan Muhammed Ali, boks yaşamı boyunca adeta ABD’nin ırkçı ve sömürgeci tutumunu yumrukluyor, sömürgeci ve ırkçıları da nakavt ediyordu.1964’te 22 yaşında boksta dünya şampiyonu oldu. Bu müsabakanın ardından ‘Müslüman olduğunu’ açıklaması, şampiyonluğundan daha fazla ses getirdi. Vietnam’ da savaşmayı reddetti.
Zenci olmanın otobüslerde kendilerine ayrılmış yerlere oturmak zorunda olmak, beyazların olduğu kafelere, salonlara, özel mülklere hatta kiliselere girememek, aşağılanmak ve buna tahammül etmek zorunda olmak demek olduğu, “Köpekler ve zenciler giremez’ tabelalarının kafelerde asıldığı günlerdi. Çünkü o yıllarda “Zenci” demek köle demekti.
1960'ta Olimpiyat madalyasıyla ABD'ye döndü, arkadaşıyla bir restoranda girdi. Garson kız Clay'e servis yapamayacağını söyledi. Clay nazikçe "Bayan ben olimpiyat şampiyonu Cassius Clay'im dedi. Bu durumu değiştirmedi. Clay göğsündeki madalyayı Ohio Nehri'nin tam orta yerine doğru fırlattı.
Olimpiyat Şampiyonu Ali (1963) Londra’ da Avrupa şampiyonu Henry Cooper'in rakibi oldu. Maç öncesi İngiliz Kraliçesi Elizabeth, Cooper ile görüşmüş Muhammed Ali'yle görüşmemdi. Maçtan önce Ali, Kraliçeye inat 'Boksörlerin kralı olacağım’ dedi.
Bu maç için o dönemin gazeteleri ring kenarındaki bazı izleyicilerin üzerine boksörlerin kanının sıçradığını yazdı.
Dördüncü raundun sonlarında Cooper'ın efsanevi sol kroşesiyle yere serilen Ali'nin imdadına gong yetişti. Koçunun stratejik hamleleriyle nakavttan kurtulan Ali, beşinci raundda Cooper'i teknik nakavtla yendi.
Times, ''sol kroşe boks tarihini değiştirmek üzereydi'' yorumunda bulundu.
Ali yediği yumruğu tarif ederken, ''öylesine şiddetliydi ki, Afrika'daki atalarım bile hissetmiştir'' sözleriyle tarihe geçti.
Kraliçe tarafından ''sir'' unvanına layık görülen Cooper, 17 yıllık boks kariyeri boyunca dünya şampiyonu olamadı.
Martin (Micheal) Luther King, Malcolm X’ten sonra Zenci olmanın utanılacak bir şey olmadığını Muhammed Ali de adeta haykırdı. Korkakların ilk aradığı güveni veren Muhammed Ali artık sadece bir boksör, siyahların sesi değil; aynı zamanda Müslümanların da güçlü sesi oldu.
Onun, uğruna ölebileceği ideali olduğu için yaşama hakkı da vardı. Kötülerin gücü iyilerin sessizliğinden kaynaklandığını öğrenen Siyahlar sessizliği bozdu, kara derililerin kara kaderini değiştirdiler. Sebepler değişince sonuçlar da kendiliğinden değişmeye başladı. Artık siyahlar, kendilerine biçilen kadere isyan etmeye başladı. Beyazların başarısının altında yatan; siyahların her şeye boyun eğmesi değişti. Kişileri doğrudan etkileyen haksızlıklara karşı sadece kişisel değil; toplumsal mücadele bilinci gelişti. Herhangi bir yerdeki adaletsizlik, her yerde adalete yönelik bir tehdit olarak algılandı, siyahlar ayaklandı.
Muhammed Ali’nin İslamiyet’i seçmesiyle siyahlar arasında ayrılığa yol açsa da karanlığın karanlığı uzaklaştıramayacağı; bunu ancak ışığın yapabileceği anlaşıldı. Nefretin nefreti uzaklaştıramayacağı; bunu ancak dünyanın en büyük gücü; sevginin başarabileceği görüldü.
Özellikle sporda Müslümanların dünya klasmanlarında adı geçmediği için, Muhammed Ali tüm Müslümanların milli sporcusu gibi görüldü ve sevildi. 70’li – 80’li yıllarda saat farkı nedeniyle sabaha karşı yapılan müsabakalar Türkiye’de de büyük ilgi görür, gece kalkar, sahur vaktiymiş gibi ışıklar yanar, siyah-beyaz ekranda Muhammed Ali’nin zaferleriyle coşardık.
ABD başkanları onunla resim çektirmek için sıraya girdi, kara talihini, ABD ırkçılığını nakavt etti, ancak Parkinson hastalığına nakavt oldu. Şanı Yüce Allah’ın rahmeti üzerine olsun.