Şu an öyle bir noktadayım ki;
Bir tarafta sağlık hizmeti verdiği vatandaşa yetişebilmek, derman olabilmek için koşuşturan sağlıkçılar;
Doktor, hemşire ebe, kat görevlileri ve 112 Acil ekipleri..
Benim de yakından tanıdığım, bir hastamız olduğunda ilk aradığımız sağlık yöneticileri.
Diğer tarafta hastanelere 'Tedavi olmak için giden' ancak, bir süre sonra tedavi kapısında çile çekmeye başlayan vatandaşlar.
Gerçekten gördüklerim ve şahit olduklarımı yazmamak için 'aklımla,
vicdanımla, mesleğimle' mücadele eder gibiyim.
O kadar insanın tedavisi için mücadele verilen bir sağlık kuruluşunda alt personelin, hekimlerin 'emeklerini görmemek de olmaz';
Ama vatandaşın çektiği çileyi dile getirmemek, hastane yönetiminin 'ne yapabiliriz, bu sorunu çözeriz' diye düşünmekten uzak olduğunu ıskalamak hiç olmaz.
İnanın 'Ramazan ayının verdiği o sakinliğin ve orucun da beni frenlemesine izin vermek istiyorum.
Kırmadan, dökmeden, ancak acil çözümün şart olduğunun bilinciyle.
Dün yazarımız Mehmet Aksoy, rahatsızlandığı için Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne gittik.
Acildeydi.
Ancak işin ilginç olanı acile gireli tam 36 saat olmuştu.
Evet yanlış duymadınız.
Tam 36 saat.
Üzerinde kazağı, kot pantolonu ve ayağında ayakkabılarıyla kımıldamadan, bir sedye üzerinde ve tam 36 saat.
Ben önceki gün hastaneye gittiğinde telefonla konuşmuştum ve servise geçince geliriz hocam demiştim.
Dün aradığımda halen acilde olduğunu öğrence şaşkına döndüm.
Kaldı ki 24 saat içinde, servis ya da yoğun bakıma alınması gerekiyordu.
Hastaneye gittiğimde adeta şok oldum.
Acilde olması gereken hasta sayısının en az üç katı, hasta sedyelerinde orta boyluklarda dizilmişlerdi yan yana.
Sıra sıra..
Sedyelerin üzerinde bekliyorlar.
Kimine serum verilmiş, kimi uzanmış, kimi kan vermiş sonuçlarını bekliyor.
Kimi de servise geçecek ama 'yer yok servislerde.'
İnanılmaz bir yoğunluk.
Mehmet Hoca için yoğun bakım düşünülmüş ama yer olmayınca;
Çok büyük bir tesadüf ve şans olarak bizim hoca hayata tutunmuş, sedye üzerinde.
Mehmet Hoca tedaviye yanıt vermiş ve yoğun bakımlık durumunu atlatmış. Yaşayacak günü varmış.
Hayatta kalmış yani.
Ancak halen acildeydi.
Sağlık Müdürlüğü'nde yetkililere ulaştım ve '36 saatlik acil durumuna' şaşırmakla birlikte olması gerekeni yaparak servise aldırdılar hastamızı.
Peki bitti mi sorun hastanede.
Biz hastamızı servise götürürken, onlarca hasta orada bekliyordu.
Ve inanın bir acilde olması gereken gibi bir görüntü ve görevli sayısı yoktu.
Hastalar, yakınları, ne oldu bizim tahliller dercesine 'bekliyordu.'
O sırada bir hasta bana sordu; 'Bir baksanız benim tahliller vardı, ne oldu 3 saattir bekliyorum' dedi.
Yani durum böylesine boyutta.
Hasta sayısı artabilir; kaldı ki pandemi döneminde bu rakamların kat ve kat üstündeydi.
Servisler de yetersiz gelebilir.
Hatta doktor sayısı hasta artışı nedeniyle yetmeyebilir de.
Hepsini bir yana bırakın.
Benim gördüğüm tek şey, daha ilk bakışta, 'Hastane içinde o yoğunluğu azaltmaya yönelik' bir çalışma olmamasıydı.
Yani zafiyet hastane yönetiminde.
Başhekimliğin de, müdürlüğün de veya başka noktalarında.
Bilemiyorum elbette. Ama bir sorun olduğu gerçek.
Çözümü üretmesi gereken tek kişi göremedim yaklaşık 1 saatten fazla kaldığım acil servisinde.
Mehmet Hoca neden yatırılmıyor diye bir yakını sorduğunda;
Yer boşalınca yanıtını almış.
Yani yönetim zafiyetinden söz ediyorum.
Umarım bu zafiyet 'Sadece Eğitim ve Araştırma Hastanesi' ile sınırlıdır,
Eğer hastane yönetiminin bu zafiyeti göstermesine, Sağlık
Müdürlüğü noktasında 'bir çözüm bulunması şart.'
Eğer o noktada da sıkıntı varsa, sorun daha büyük demektir.
Hatta tüm hastanelerde sorun ne kadar diye de düşünmek lazım.
O nedenle bugünden itibaren gündemimiz, Eğitim Araştırma Hastanesi ve diğer hastanelerdeki sorunlara yoğunlaşmak olacak.
Sağlık önemli bir şey.
Acilde 36 saat kalmak da önemli bir sorun.
Ona anlık çözümler üretemeyen hastane idaresi de bana göre
‘Başlı başına bir sorun.'
Ve o acilde kapasitesinin 3 katından fazla hasta ve hasta yakını varsa, oraya da 'artık acil müdahale gerekir.'
Ve ben şimdi aslında onu yapıyorum.
Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne 'acil müdahale edilmesi için' işaret fişeğini atıyorum.'
Samsun İl Sağlık Müdürü Dr. Mustafa Uras,
Samsun Valisi Orhan Tavlı'nın konunun çözümünü masaya yatırmalarının zamanı gelmiş ve geçmiştir.
Ayrıca Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'ya da Samsun Şehir Hastanesi'nin bir an önce tamamlanması için çağrı yapıyorum.
Her can önemli.
Ateş düştüğü yeri yakıyor.
Sorun büyük ve acil.
Şimdi neşter vurulmayacaksa, ne zaman?
Bu arada yazımı yazarken Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin Başhekimi'nin de olmadığını ve vekaletle yönetildiğini öğrendim.
Yani sorun düşündüğümden daha da büyük.
Böylesi bir hastaneye başhekim atamasının halen yapılmamış olması; ise çok düşündürücü.
Siyasetçilere de seslenmek isterim;
'Hasta şifa için' sizin başhekim ataması yapmasını beklemek zorunda değil.
Söz konusu insan canı.
Çünkü hastane resmen alarm veriyor.
Bu kadar acil başvurusu olduğu yerde hiç bir hastane bu yükün altından kalkamaz. Bunu ne sağlık müdürü ne bakan çözebilir. Hastane kapasitesinin çok üstünde başvuru sayısı olunca her yer tıkanır.
Bir damdan düşenin halinden damdan düşen anlar haberi daha, yazar efendi kendi başınıza gelmese bu köşe yazısını yazar mıydın?
yazardı bence de bırazda halk yardımcı olsa.her yerde soylenır ama bır haber yaptırmaz.atakumdakı ek poklınıkte hekım yok.her brans yok.radlolojı yok,enfeksiyon yok.her hafta hekim değişir.acil zaten yok onun yerıne sanat merkezi var(!)
atakumdaki ek poklınıgın hekım eksıklıgını gıderıp ordan ılkadıma gelısı engellemek lazım.her gun atakumda hekım degısırı her brans olmaz pekı neden.acıl desen zaten yok.olmazmısta ne demekse