Türk rapçi Norm Ender’in (Ender Eroğlu) 100. yıl için yaptığı Parla isimli marşta bir bölüm var “Görüyoruz arkadaşlar, darbeler savaşlar, sırtımız yere gelmiyor bizim” bu sözü ilk duyduğumda hem duygulanıp, hem gururlanmıştım. Çünkü yıllar öncesinde bugün olabilecekleri görüp ona göre maddeler, şartlar belirleyen, kurduğu ülkesini vefat ettikten sonra bile korumayı görev bilmiş, akıl etmiş çok özel bir akıl var karşımızda, yanımızda…
Günler öncesinde coşkulu bir şekilde bize bıraktığı Cumhuriyet’i kutlayıp sevinirken, şimdi ise gidişinin acısıyla yüzleşiyoruz.
Herkes bir şeyler söylüyor, bir kadın olarak en çok teşekkürü ben ediyorum.
Bugün seçim yapabiliyorsam, özgürce fikrimi beyan edebiliyorsam, sesimi çıkarabiliyorsam, bu toplumda tüm gücümle var olabiliyorsam, senin yıllar önce bize verdiğin o değerdendir…
Evet tüm bunlar senin en asil, en akıllı, en kahraman, en güzel yanlarındı ama tüm bunların yanında sen de bir insandın…
Masmavi gözlerini bu dünyaya açtın, çocuktun oynadın, dizlerini kanattın belki…
Sen de güldün, ağladın, sevdin, acı çektin… Hepimiz elbette seni kahramanımız, gücümüz, liderimiz, kalkanımız bildik ama sen de etten kemikten bir insandın…
Ayrıca çok özel bir ruhtun sen.
Bazı insanlar, bazı ruhlar seçilmiştir ve sen de onlardan birisin, herkes bunu anlayamasa da…
Öyle ki Zübeyde anamız vefat ettiğinde,
haber verecek olan telgrafın hemen öncesinde, rüyasında malum edilecek kadar özel bir Allah kuluydun sen…
Her okumamda beni çok etkileyen o anı paylaşmak istiyorum…
*
Bir gece yarısı Atatürk trenle Eskişehir’e doğru gidiyordu.
İşlerini tamamladıktan sonra da İzmir'e annesini ziyaret etmeye gidecekti. Atatürk kompartımanında istirahatteyken haber geldi. Zübeyde Hanım vefat etmişti…
Ali Çavuş kompartımanın kapısı önünde duruyor ve acı haberi nasıl vereceğini düşünüyordu. O esnada içeriden ses geldi. Atatürk uykudan sıçramıştı.
Ali Çavuş'a seslendi ve Ali Çavuş ise “Emret paşam” diyerek kapıyı açtı. Atatürk yatakta oturmuş bekliyordu. Birden telaşla sordu:
- Ne demeye kapıda bekliyorsun sen?
- Uyku tutturamadım da paşam…
- Annemden haber var mı?
- Az önce bir telgraf geldi dediler, şifreyi çözünce size sunacaklar.
- Boşuna kıvranma Ali, benden saklamaya çalışma. Ben haberi aldım.'
Ali Çavuş belli etmeden merakla sordu:
- Ne haber aldın ki paşam? Hayır haber inşallah?..
Atatürk usulca anlatmaya başladı:
- Az önce dalmışım. Rüyamda yeşil bir ovada anamla el ele geziniyorduk. Bana bir şeyler anlatıyordu. Birden bir fırtına çıktı, sel bastırdı, anamı aldı götürdü. Hiçbir şey yapamadım. Hiç, hiç!.. Derken…
Atatürk telgrafı istedi. Az sonra Ali Çavuş telgrafla içeri girer, Atatürk'e kağıdı uzatır ve “Sen sağ ol paşam.” der.
- “Millet sağ olsun…” Atatürk'ün gözünden bir damla yaş akıvermişti.
Çavuş “Ağlama paşam” diye yalvardı.
- Neden? Ben insan değil miyim? Anam öldü. Ben buna ağlarım. Ama anavatan kurtuldu. Bununla da teselli bulurum. Benim için ikisi bir…
*
Gökyüzü gibi umut vadeden o masmavi gözlerinde inanç, zihninde ve kalbinde her bir zerrenle bu vatanı kurtarmak ve var etmek arzusu, her bir güçlüğe göğüs geren o hayran kalınası azminle iyi ki bizim Atamız oldun, iyi ki bizi seçtin, ruhun şad olsun.
Biz buradayız, evlatların burada!
Çok büyük bir sevgi, saygı ve özlemle…