Mübarek ramazan ayı geldiği zaman soluduğumuz hava, baktığımız evrende bir sakinlik, bir huzur oluyor…
Her ramazan özellikle bu hisse dikkat kesilirim, bunu hissedebilmek bile çok ayrı bir duygu benim için…
Böyle hissedebildiğime bin şükür diyeceğim çünkü maalesef bunu hissetmek şöyle dursun, ramazan falan dinlemeden içindeki nefsi, şeytanı dizginleyemeyenler, hissedemeyen insan görünümlü adını tanımlayamayacağım varlıklar var.
Şimdi bu güzel ayın tüm güzelliklerini anlatmak isterdim yazı boyunca ama artık akıl erince mi dersiniz, çıkan haberleri okudukça mı dersiniz, ülkede herkeste aynı hissettirmediğinin gerçeği tokat gibi yüzüme çarpınca anlatmadan da geçemiyorum?
Öncelikle kış zamanlarındaki ramazanı hatırlayan biri olarak yine bu zamanlara yaklaşıyor olmanın heyecanını duyuyorum içten içe.
Tabi biz çocuktuk, annem kalkar sobayı yakardı, sahur vakitleri için ramazan öncesinde hazırlanmış yufkalardan kızartırdı, yanına Allah ne verdiyse koyar ve biz ailece sahurumuzu yapardık.
Evin en küçüğü olan ben, oruç tutmayacak olsam bile o sahur şenliğini kaçırmak istemezdim bir gözüm kapalı sofrada otururken…
Büyüklerimiz derlerdi ki; “Ramazanda bütün şeytanlar bağlanıyor”
Bazen kötü şeyler duyardık ve derdim ki; “E hani tüm şeytanlar bağlanmıştı, bu kötülüğü nasıl yapmış ki o insan, şeytan değil miydi bize kötülükleri yaptıran?”
Değilmiş, nefs denen ikinci kötülüğü emreden ile tanışmıştım o vakitler.
Sonra sonra anlamışım, insanın insan gibi görünen ama aslında tanımlamaz bir varlık olduğunu…
Öyle çocukmuş ve öyle safmışım ki hâlâ ramazan ayında herkesin çok iyi olacağını, güzel güzel geçineceğini, hep iyilik yapacağını sanmışım, hani şu reklamlarda gösterilen samimi ramazanlar gibi…
Yaşımız daha da büyüdükçe özellikle ramazan ayında gıdalara yapılan zamlara şaşmış kalmışım, e hani açın hâlinden anlama ayıydı, zaten durumu olmayan insanlar nasıl alacaklardı bu ürünleri, hani ramazan ayıydı, hani müslümanlıktı?
Böyle böyle hep şakası yapılan “Nerde o eski ramazanlar?” sorusunu daha sık sorar olduk. Çocukken öylesine söylediğimiz o sözün acı gerçeğiyle yüzleştikçe, sözün akabinde içimizde bir eksiklik duygusu da hortlayıverir ve bundan sonrakilerde de bu seneyi arayacak olmamızın acı gerçeği…
Bu sene nasıl olur bilmiyorum, nasıl haberler okuyacak ve şaşırıp kalacağız bilmiyorum, yine marketlerde hangi fiyatlara “yok artık!” diyeceğiz bilmiyorum? Bayram kısmını falan hiç söylemiyorum bile…
Yaş aldıkça anlamsızlaşan bir çok şey gibi ramazan ayının da bu listeye dahil olmasını dilemezdim. Hissettirdiği huzuru herkesin hissetmesini, peşimizdeki ve içimizdeki şeytanların her daim cehennemde bağlı kalmasını dilerdim.
O zaman da sınav olmazdı biliyorum ama bu kadar kötülüğe yüreğim dayanmıyor diyelim…
Ve yine sadece ramazanda değil her daim aç olabileceğini unutmamamız gereken çocukların ve Allah’ın sessiz kulları hayvanların koruyucusu ve elinden geldiğince karınlarını doyuranları olmamızı dilerim.
Allah’ın dileyen herkese iyilik yapmayı nasip etmesini ve tıpkı Sabahattin Ali’nin de dediği gibi; “Herkese içindeki iyilik kadar iyi bir hayat dilerim.”
Hayırlı ramazanlar…