Tarih yaklaştıkça ayaklarımızın geri geri gittiği gündür 20 Ocak…
Bir çoğunun o kara günü bizzat yaşadığı zamanlarda, ben henüz dünyada bile yoktum.
Ama o hiç tanımadığım, bilmediğim insanların acısını yüreğimde, her bir zerremde hissedebiliyorum ve bu bana çok tuhaf geliyor.
İnsan nasıl oluyor da hiç tanımadığı bu insanları hem böylesine çok seviyor, hem de üzerinden yıllar geçse de her yeni 20 Ocak’ta canı daha fazla yanıyor, insan nasıl oluyor da hiç tanımadığı insanları özlüyor?
Eski 19 Mayıs Stadyumu’muzda tamamen el yapımı futbol şehitlerimizin çizimlerinin olduğu pankart açıldığında, o zamanın kadrosu sayılıp biz taraftarlar hep birlikte “Burda!” diye bağırdığımızda bir yandan yaşlarımızı tutamıyor, bir yandan da o acıyı ilk günkü gibi hissediyorduk.
Yineliyorum çoğumuz o kazada dünyada bile yoktuk ya da çoğunluğun yaşı küçüktü ve olayı idrak edecek seviyede bile değildi.
Ama acı öyle hakikatliydi ki bugün hâlâ kendini hissettiriyor, acısı yüreğimize oturuyor, durup durup uzaklara daldırıyor…
Herkesin sevdiceğini düşünerek dinlediği o “Hasretinle yandı gönlüm” şarkısında Samsunspor taraftarının aklına kimse değil, o kara gün gelir.
Samsunspor’un benim için tanımını yaparken “Kırmızı beyazına siyah eklenmiş ama o yarasından güç alıp ayağa kalkmayı bilmiş, yaralı ama tüm asaletiyle, şerefiyle var olmuş ve olacak olan takım.” diyorum hep.
Atatürklü armasının asaleti yanı sıra, futbol şehirlerimizin o güzel ruhlarının da desteğini aldığına inandığım, taraftarın hakiki ve karşılıksız sevgisiyle gücüne güç katmış, çok asil bir takımdır Samsunspor!
Öyle çok sevdik ki hepimiz bu takımı, kazada bir ömür bedensel özgürlüğünü kaybettiği hâlde ne şehire ne takıma küsmemiş, aksine daha da kulübün içinde var olmuş Emin abimiz de var bizim, efsane kaptanımız.
O da kavuştu arkadaşlarına…
Hepsini saygıyla anıyorum.
Ruhları şad, mekanları cennet olsun…