“Ben seni her şeyden çok sevdim! Kendimden bile çok! Sen neden bana böyle yaptın!?” derler hep kendisinden çok fazla verip, bunun sonucunda değer göreceğini sananlar. Sonuç? Hüsran!
Bu sadece aşk, sevda işlerinde değil, hayatın her alanında geçerlidir. Arkadaş çevreniz için de geçerlidir, aileniz için de, hatta kendi kendinize bile… Hep veremezsiniz, hep alamazsınız, dengeyi korumak zorundasınız.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, bu yazıyı yazmak aklıma düştüğü an içime hep aynı his doğdu; “Bu yazının kimlere mesaj olabileceğini bilemezsin, sadece başlığın bile birine işaret olabileceğini bilmelisin….” hep bu doğdu içime… Hatta hiçbir yerde yazmamış, kimseye dillendirmemişken bile karşıma sürekli “dengeli olmak, dengede kalmanın önemi” temalı yazı ve videolar çıkınca dedim ki tamam! Kesinlikle bu konuyu anlatmalıyım.
Kim kendisinden çok fazla verdiği ya da vermeden sürekli aldığı yerde mutlu olmuş ki? Belki bir süre bir yanılgı, bir illüzyon olur ama sonrası sağlam çöküştür, ta ki asıl dengeyi bulana kadar…
Bir de şöyle insanlar var; “Ben senin için saçımı süpürge ettim!” diyor… Niye? Niye kendinden o kadar veriyorsun ki? Saçını süpürge etmek yerine tarasana şekerim.
Biliyorum o söz mecazi anlamda kullanılıyor ama ben de arka planda -olması gereken ölçü- mesajını veriyorum…
Birine sürekli iyilik yaptığınızda bu artık sizin göreviniz hâline gelir. Bir süre sonra değersizlik hissi ile tanışırsınız o içinizden gele gele koştuğunuz kişiden size karşı. Öyle göreviniz hâline gelir ki yapmadığınızda manipülatif davranışlar devreye girer ve kendinizi saçma sapan bir durumun içinde bulursunuz. O zaman gelsin adım adım geri çekilmeler, kendi merkezinizde kalmalar…
Ona 1 verdiysen, kendine de 1 ver….
2 sana - hiç bana, hep bana - yok sana ile olmuyor, böyle yaşanmıyor bu hayat.
Aslında bakarsanız benim hâlâ öğrencisi olduğum bir konudur bu. Hata yapa yapa, içimde muhasebesini hesaplamayla, ölçe tarta öğrendiğim ve hâlâ dikkat etmeye çabaladığım bir konudur.
Zaten bu olay dünden bugüne olacak bir şey değil. Elbet uyanışın başlamasıyla ilerler bir şeyler, farkındalıkla devam eder. Bunun için bazen defalarca söylemek gerekir. Kimi tek seferde anlarken, kimi bir çok kez söylendikten sonra fark eder. Hayata geçirebilmek için de extra bir çaba gerekir. Zihinde uyanan eyleme de dökülür elbet.
Hz. Mevlana’nın bir sözü var ya, hepimizin çokça duyduğu, gördüğü, yazdığı…
“Allah der ki “Kimi benden çok seversen onu senden alırım.”
Öyle toydum ki, bu sözü “Allah sadece onu sevmemizi istiyor, yarattığı başka kullarını sevmemize izin vermiyor” derdim, böyle yorumlardım.
Sonra öğrendim Allah aslında bize “Ben seni özel yarattım, o nefesi sana verdim, kendini düşün, kendine saygı duy, kendini önemse, kendini geliştir, senin kendini sevmen beni de sevmen demek. Beni bulman, kendini bulman demek iken öte yandan kendini bulan dengesini de bulur. Hayata daha farklı bakar, şükür etmesi artar, şükür artınca her şey güzel anlamda bollaşır.” demek istermiş. Muazzam bir denklem.
Bir diğer tanımıyla “Sen de kulumsun, o kendinden geçe geçe ödünler verdiğin de kulum. Kula kulluk etme!” dermiş.
Olmayınca da sınav başlarmış işte. Ve bilirim çetin olur sınavları. En iyisi en başından fark edebilmek ve adımları dikkatli atmaktır.
Herkese alma-verme dengesiyle yaşadığı kaliteli bir hayat diliyor ve yukarıda anlattığım denk geldiğim o paylaşımlardan birini buraya ekliyorum…
“FAZLA SAMİMİYET saygıyı azaltır.
ÇOK SEVGİ nankörlük getirir.
ÇOK İYİLİK suistimal edilir.
İnsan ilişkilerinde ‘ÇOKLAR’ sıkıntı,
DENGE ESASTIR…”