Bol manzaralı bir yol düşünün ve bu yoldan üç şekilde geçtiğinizi; yürüyerek, bisikletle ya da arabayla…
İnanın bana üçü de birbirinden çok farklı olur.
İşte Kızılırmak Kuş Deltası’nda fark ettiğim şey buydu…
Arabayla geçtiğimizde belli başlı şeylere tanık oluyor ve öylece geçip gidiyoruz, bisiklet ile hem doğal bir yolculuk yapıyor hem de rüzgara, sıcağa ya da yağmura daha fazla karışıp ortamın her bir detayının ayrı güzelliğine şahit oluyoruz.
Ara ara bisikleti bırakıp içeride yürümelerimi göz önüne alırsam da, daha fazla güzellik fark edebiliyoruz. Çünkü ayrıntılar önemli, detaylar önemli. Tıpkı o sözdeki gibi; “Ayrıntıda gizli olan şeytan değil, hayatın ta kendisidir.”
Gelelim artık Delta anılarımızın üçüncü ve son bölümüne.
Bana kalsa daha da anlatırım ama anlatması benden, gidip görmesi, hatta benim fark edemediğim nicesini deneyimleyip görmek sizden…
Tabelaları okuya okuya ilerliyordum. “Gözlem kulelerine şu kadar, göle şu kadar mesafe…” yazıyordu. Gözlem kulelerine hiç çıkamadım açıkçası ama Cernek Gölü (Gernek de deniyor) oraya gidip, kıyısına oturup sessizliği ve su sesini dinledim. Tüm yorgunluğumu bir nebze de olsa aldı götürdü.
Ben doğaya bakarken, doğadaki çeşit çeşit kuş türleri de bana bakıyordu o esnada…
Sıcak tepede, öyle sıcak bir zamanda gitmişim ki şu an su dolu olan yerlerde atlar geziyordu, evet yılkı atları…
Asaletlerine, hislerine, süratle koşuşlarını izleyip ben koşuyormuşum gibi rahatladığım, hayran olduğum o atlar…
Tabi buradakilere yaklaşmam ne mümkün?
Aynısı mandalar için de geçerli, 19 Mayıs’ın köylerindeki mandalar daha küçük ve evcil ama Delta’dakiler öyle değil, daha heybetli ve daha yabaniler ve o sona kadar gittiğim gün nasıl cesaret ettim bilmiyorum ama bir sürü serbest gezen mandaların içinden bisikletle geçtim.
O an ki korku, o an ki tedirginliği anlatamam. Şimdi yeniden yap deseler yapamam, sanırım cesaret edemeyeceğim tek şey o olurdu.
Delta yolunun kıyılarında değişik otlar var, çalı görünümünde ama değil, işte o otlar mandaların bir anda önümüze çıkıp bize adeta “cee-e” yaptığı bölümler… Ansızın çıkıverip size kilitlenip bakıyorlar.
Hele bir de yanlarında yavruları varsa eyvah eyvah!
Asla yaklaşılmaması gerek çünkü o zaman extra aksi oluyorlar.
Komik bir söylem olacak belki ama hayatımda ilk defa mandaları gördüğümde “Bunlar neden ‘Sen kimsin ukala?’ der gibi bakıyorlar?”
demiştim. Kafalarını havaya kaldırıp, gözlerini hiç ayırmadan bakmaları bir yandan beni korkuturken, bir yandan da bu hâl onları bana çok sevimli gösteriyordu.
Onca yollardan sonra artık Delta’nın son kısmına ulaşmanın haklı gururunu ve sevincini yaşıyordum. Yolun sonunda cafe olduğunu düşündüğüm bir mekan, bir güvenlik noktası, yine bir sürü koyun ve manda sürüsü ve artık geçişin tamamen kapalı olduğu tarlalar bulunuyordu.
Bunca yolu gidip geri döndüğümde ise (Atakum-19 Mayıs- Bafra) ve geri dönüşümün sonunda telefonun adım sayarı 47 bin 437 sayısını gösteriyordu.
Kimisine tüm bu süreç delilik gibi gelse de benim için ‘iyi ki yapmışım’a çıkıyordu bu olayın sonu…
Artık sözlerime yavaş yavaş noktayı koyarken tatlı bir tavsiye dip notu eklemek isterim.
Daha önce hiç gitmediğiniz bir yere giderken, mümkünse sözleri olumluyu ve iyi ritmi barındıran şarkılar dinleyin, güzel ve farklı bir kokuyla da destekleyebilirsiniz…
Daha sonra aynı yere tekrar gittiğinizde beyniniz size o an ki hislerini tekrar ettirecektir.
Ya da daha önce kötü anılarınızın olduğu yere gidip, yukarıda anlattığım şeyleri uygulayın ve hikayenizi değiştirin…
Düşüncen değişirse kaderin de değişir.
Sevgiler…