Harry Potter filmiyle çok geç tanışanlardanım. Defalarca izlemeye niyet edip, daha ilk dakikalarında kapatmışlığım çok olmuştur.
Ama doğru zaman ve farkındalık diye de bir şey var, o yüzden bu filmi eğer eskiden izlemiş olsaydım “normal fantastik filmlerden biri işte” der geçerdim, oysa içinde öyle güzel mesajlar barındırıyor ki, zamanla içerisinden örneklerle bahsedeceğim.
Şimdi anlatacağım ise günümüzde sıkça karşılaştığımız, maalesef hepimizin yaşadığı durum. Ruh emiciler!
Filmde ruh emiciler simsiyah, gökyüzünde süzülen ve kendilerine av arayan siyah ruhlar. Gözüne kestirdiğini ele geçirdiğinde önce yüzden yakalıyor, karşı konulmaz bir güçle yüzü kötü anlamda değiştirme, kendi karanlığına çekme kuvveti uyguluyor.
Eğer direnilemezse de sonuç ölüm!
Bu ruh emicileri etkisiz hâle getiren şey ise; filmde “expecto patronum” adı verilen korunma kalkanı yöntemi. Yani bir tür pozitif güç.
Bu yöntemin işe yaraması için ise çok mutlu olunan bir anıya odaklanılması ve bunun uzun süre zihinde tutulması gerekiyor. Daha sonra o karanlık enerji, bu kötümser savaşını kaybediyor.
Gelelim günümüzde ve hayatımızın içindeki varoluş şekillerine.
Ruh emiciler, o siyah ruhlar hepimizin hayatının içinde hatta hayatında olmasa bile bulunduğu ortamlarda mutlaka varlar.
Kendileri mutsuz olduğu için istiyorlar ki kimse de mutlu olmasın.
Kendi içsel huzursuzluklarında, kendi içsel kaoslarında yaşayıp giderken etraflarında bulunan iyiye, güzele de asla tahammül edemiyorlar.
Tat kaçırmak, huzur bozmak için her an tetikte bekliyorlar (gökyüzünde süzülüp av arayan o siyah ruhlar misali)
Ve kendilerine bir av seçtiklerinde başlıyorlar negatif söylemler, belki arka planda çalışan kıskançlık duygusu ile saldırgan bir tutum sergilemeye. Ne oluyor? Önce yüzümüz düşüyor değil mi? İster istemez etkileniyoruz, moralimiz bozuluyor, kimilerimiz o söylenen söz ya da yapılan kötü davranış neyse buna gereğinden fazla kafayı takıp strese bağlı hastalanmaya başlıyor…
Her şey düşünce gücü ve her şey neye odaklanıp hangi duyguyu beslediğimizle alakalı.
İşte burada o filmde bahsedilen “expecto patronum” yöntemi devreye giriyor.
Etrafımızdaki insan görünümlü ruh emiciler kötümser tavırlarıyla bizi düşürmeye başladığında yapmamız gereken odağımızı bizi hayatta tutan şeyleri düşünmeye yöneltmek.
Bu çok sevdiğiniz biri, çok sevdiğiniz bir yer, unutamadığınız güzellikte geçen bir gününüz ya da kendi içinizde yeşertip durduğunuz bir hayaliniz olabilir, örnekler çoğaltılabilir…
Buradaki amaç o zehrin size karışmasını engellemek ve başkalarına değil kendimize odaklanmak.
Siz önce düşünce, sonra da davranışsal olarak onlara değil de sevdiğiniz şeylere yöneldiğinizde asıl sihir başlıyor. Sonrasında onlara ne olduğuyla ilgilenmiyorsunuz bile zaten, siz tüm pozitifliğinizle hayata dönerken, onlar kıyıda köşede kendi karanlıklarıyla kalıyorlar…
Yüzünüzdeki, içinizdeki var etmeye çabaladığınız neşenizi çalmalarına izin vermeyin, bu “en yakınım” dediğiniz de olsa, en uzağınız da…