Çok genç yaşında yüreğine bir tohum gibi ekti, yeşertti, kimselere dillendirmeden içinde büyüttü, korudu Cumhuriyet hayalini Mustafa Kemal Atatürk.
Bu inandığı yolda arkadaşlarıyla ters düştü, türlü dönen ve dönebilecek oyunları gördü, göze aldı ve geri adım atmadı.
Çünkü biliyordu ki bu değişim sadece o dönemin insanlarını değil, yıllar yıllar sonra nice milletinin de iyiliği, koruyucu kalkanı olacaktı. Ve yine yanılmadı…
Ben Ulu Önder’imizin yüreğinde yeşerttiği o asil Cumhuriyet tohumunu, bugün hâlâ bütün heybetiyle ve sarsılmaz duruşuyla gün geçtikçe daha da büyüyüp serpilen bir ağaca benzettim.
Hani o yazın gölgesinde dinlenip serinlediğimiz, hani o şiddetli yağışlarda yapraklarıyla yağmur damlalarının hızını kesip nice doğal afetlerin oluşumunu engelleyen, hani o meyvesini yediğimiz, hani o buraya yazmaya alanımın yetmeyeceği kadar çok faydası olan ağaç.
O zamandan bu zamana tüm topluluğun faydasını gördüğü ama ‘meyve veren ağaç taşlanır’ misali ona zarar vermek isteyen, yaraladığını sanan, kesmeye çalışanlar da var ama hepsinin çabası beyhude.
O yüzden bu kısmı fazla uzun tutmayacağım. Çünkü ben bu halkın gözlerinde gördüm Atatürk ve onun değerlerine sahip çıkma sevgisini…
Ben bu halkta gördüm Ata’sını görünce gülen gözleri, aydınlanan yüzleri, isminin geçtiği her yerde yüreğe dolan gururun yüze yansımasını…
Anıtlarına, fotoğraflarına hasretle bakılıp, özlemle o gözlerden yaşlar akıtılmasını…
Şüphesiz ki sevgisi ilelebet kalplerimizde, 7’den 70’e…
Herkesin kendince bir tanımı vardır Cumhuriyet adına, ben bu yazımda bir ağaca benzettim Cumhuriyet’i, hiç yıkılmayan, sökülmeyen, kesilmeyen.
Bir çocuğa benzettim ben Cumhuriyet’i,
29 Ekim 1923’te doğan ve bugün hâlâ bize bütün güzelliğiyle gülümsemekte olan, ölümsüz bir bebek…
Efendiler! Yarın Cumhuriyetimizin 100. yılını ilan edecek iki gözümün çiçeği…
Kutlu olsun!