Asgari ücret artışına sanal da olsa TÜİK rakamları açısından bakılınca bir geçim ücreti değil; erken seçim ücreti olduğu görülüyor. Daha önce de yazdığım gibi; maaşlarda yüzde elli olmasa da buna yakın bir iyileştirme yapılarak bahar veya en geç yazın seçime gidilecek. Ancak iktidar da muhalefet de en düşük emekli maaşlarını baz alarak hata yapıyor ve ‘emekleri farklı kişilerin emekli maaşlarını’ eşitlemeye çalışıyor. Sadece bir dilekçe vererek, hiç pirim ödememeden emekli olanların maaşları muhalefet tarafından istismar ediliyor. İktidarı çalışanla çalışmayanı bir tutmaya zorluyor, Emekli Sandığı emeklileri mağdur ediliyor.
Asgari ücret artışı son 50 yılın en yüksek artışı değil, ama erken seçim talebi cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı. Türkiye seçime kilitlendi. Ancak DSP, MHP, ANAP’ın koalisyon hükümeti sırasında yaşanan krizde 1, 25 lira, 2004’te 1,30 lira, bugün (2021’de) 15 lira olan doların 10 kattan daha fazla yükselmesi ve de Merkez Bankası rezervlerinin tüketmesi erken seçimin ilanını geciktiriyor. Cumhurbaşkanı/AkParti Gen Bşk Erdoğan asgari ücretin 4250 TL olmasına, son 50 yılın ‘en yüksek artışı’ derken, MHP Gen Bşk Bahçeli, ‘en yüksek asgari ücret’ ifadesini kullandı. Artış eski ve yeni iki ücret arasındaki orandır. Yüksek ücret ise satın alma gücünün yüksekliğini ifade eder.
Asgari ücretin yüksekliği, bir öncekiyle kıyaslanarak değil; temel ihtiyaç maddeleri; ekmek, et, süt, yağ, peynir, zeytin, yumurta, giyim, kira, ulaşım, eğitim, kültür, akaryakıt vb. harcamaları ne kadar karşıladığı, ne kadar dolar veya altın alındığıyla ölçülür. Bu açıdan bakıldığında; giderlerin, doların altının da yüzde yüz arttığı bir yerde asgari ücretin yüzde 50 artması kazanç değil; kayıptır.
Yaza kadar ekonomide geçici de olsa bir iyileştirme gerekiyor. Mikro, makro, kısa, orta, uzun vadeli önlemler, iktisat ekonomi teorileri rafa kaldırıldı. Sınama, yanılma yöntemiyle bütüncül uygulanması durumunda sonuç alınabilecek yöntemlerin bir kısmı uygulanarak sorunlara çözüm aranıyor. Ne aradığını bilmeyen, aradığını bulamaz.
Konulan hedefe giden araç ve yöntem kullanılmadığı için hatta aksi yapıldığı için, sorunun çözümünde rol alması gerekenler ya yeni sorunlar yaratıyor ya da sorunun parçası oluyor. Faiz düşürülünce, parası olan döviz alıyor, dolar yükseliyor. Doların değerini düşürmek için yapıldığı söylenen uygulamalar doları yükseltiyor. Sonunda doları dış güçler değil; iç güçlerin yükselttiği maliye bakanı tarafından da doğrulandı.
Darda ve zordakilere düşük faizli kredi verilmezken, durumu ‘iyi olanlara’ sözde yatırım ve istihdamı desteklemek amacıyla kredi veriliyor, krediyi alanlar yatırım yapma yerine aldıkları paraları dolara ve altına yatırarak bir taraftan paralarını katlıyorlar diğer taraftan döviz ve altının artmasına neden oluyorlar.
Hazine TL, Merkez Bankası döviz veriyor tüysüz yetimin hakkıyla yüzlerce milyar dolar devletten birilerinin cebine gidiyor. Verilen kredinin akıbeti takip edilmiyor. Ya da ucuza alınan kredilerle tefecilik yapılıyor. Kredilerin nereye gittiğinin takibi, dolar 16 lirayı görünce BDDK’nın aklına geldi. Erdoğan, hazineden çıkan paraya bakarak yatırım yapıldığını, istihdam yaratıldığını zannediyor. Ortada ne yatırım ne istihdam var. Devletin parasıyla zengin olanlar, paraya para katanlar var, rant var.
Krediler geriye doğru takip edilmeli, dövize, faize, altına yatırılanlar bugünkü dolar üzerinden geri alınmalıdır. O zaman gerçek yatırımcıya kaynak da bulunur, döviz de düşürülür.