Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı sonu gelmeyen şehit cenazelerinden dolayı kutlayamıyoruz. Aslında milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini ve de çocuklarımızı hedef alan terör saldırılarının da bir amacı buydu. Terör karşısında daha çok birleşmememiz gerekirken, artık bir araya bile gelemiyoruz. Son yıllar hep böyle geçiyor. Vatanın dört bir tarafında yıllardır yas tutuluyor.
Defalarca bu köşede bu tehlikelere dikkat çektik. Türkiye'yi çok büyük felaketler bekliyor, herkesi hayrete düşüren dehşet verici olaylar bile şartları oluşturulmadan sağlanan yapay bir sükunettir. Yapay sükunetler, temelinde büyük faciaları barındırır. Biz çocuklarımızı çağın gereklerine göre yetiştirsek de yetiştirmesek de çocuklarımız sorunlarıyla birlikte her yıl bir yaş daha büyüyor. Onlarla birlikte elbet de sorunlar da büyüyor. Her geçen gün daha karmaşık bir hal alıyor. Yüzme bilmeyenin azgın dalgalarla boğuştuğu gibi; sorunlarla boğuşuyor çocuklar. Kötü alışkanlıkların bükülmez kelepçeleri kollarında; çocuklarımız meçhule gidiyor. Suç, verimi düşüren ayrık otlarında değil, tembel çiftçidedir. Faydalıyı yetiştirmek gerekir, ancak zararlı kendiliğinden ürer.
Türk Milli Eğitimi'nin amaçlarının hiçbiri gerçekleşmezken, hiçbir yetkili veya denetleyici bundan rahatsız olmuyor. Milli Eğitim Bakanlarının hepsi sanal seferberlik üstüne seferberlik düzenledi, düzenliyor. Hiçbir program cehaletle savaşta yeterli değil, yeni programlar yeni düzenlemeler gerek. ‘Dün, dünle geçti cancağızım, bugün yeni bir şey söylemek lazım’ ama yeni bir şey ne yapan ne söyleyen var. Ahmaklığın tanımlarından birisi olmakla birlikte; aynı şeyler tekrarlanarak farklı sonuç bekleniyor.
Milletin egemenliğini esas alan Cumhuriyet organ yetmezliğiyle karşı karşıya kaldı. Atatürk, ‘Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak, ancak Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacak’ dediği halde Atatürk'ün sözlerine değil gözlerine baktılar, Atatürk'ün fikirlerini değil heykellerini yaşatmaya kalktılar. Atatürk'ü kalplerine yerleştirmediler, rozet olarak yakalarına taktılar.
Bu hatalar istismarcıların işini kolaylaştırdı. Ne Atatürk'e ne Türk'e ne de İslam'a, düşman zarar veremez, zarar veren ve verecek olan sözde dost, dost görünen düşmanlardır. ‘Beni dostlarımdan koruyun, düşmanlarımdan ben kendimi korurum’ sözünde olduğu gibi Atatürkçülük de İslam da, savunur görünen düşmanlardan ve düşmanca hareketlerden en büyük zararı görmektedir. Nasıl sahte Atatürkçüler Atatürk’ü yasayla korunacak hale getirdilerse, yarın da sahte dinciler İslam’ı yasayla korunur hale getirecektir. Sözün bittiği yerde yasaklar başlar.
Üstün fikirler yasakla beslenmez. Aksine serbestlikle beslenir. Buğdayın yanındaki saman ve çöp, buğdayın yetişmesine engel olmaz. Gübre vazifesi görerek buğdayın yeşerip olgunlaşmasına, başak vermesine katkı sağlar.