Stockholm Sendromu, bir bireyim kendisini zorlayan, üzen şartları benimsemesi, kabul etmesi, kendisine yapılanları fark etmemesi hatta benimsemesine, üzülmesine rağmen suçlu olanın yanında yer almasını açıklayan psikolojik bir davranış şeklidir.
***
İlk defa Psikiyatrisi Nils Bejerot tarafından tanımlanan Stockholm sendromu, kendilerine zarar veren bazen baskı uygulayan kişilere karşı anlayış, sadakat beslemekle oluşan psikolojik bir durum olarak açıklanıyor.
***
Olay 23 Ağustos 1973 günü Stockholm de soyguncular bir bankayı soymak için basarlar.
Bankada 4 banka görevlisini 6 gün boyunca 131 saat rehin tutarlar.
Soyguncular, rehinelere iyi davranırlar ve rehinelerle aralarında iyi ilişkiler kurarlar.
Polisin bankaya operasyon düzenleyeceğini fark eden 4 banka görevlisi rehineler, soyguncuları uyarırlar.
Banka görevlisi 4 rehine, olay sonrasında yakalanan soyguncular hakkında ifade vermek istemezler.
Ayrıca soyguncuları savunması için Avukatlık ve savunma giderlerini karşılamak için aralarında para toplarlar.
O günlerde, Stockholm da çıkan gazetelerin manşeti, “Soyguncular bankadan para çalamadan yakalandılar ama insanların kalbini çaldılar” diyordu.
***
Bu sendromun Stockholm sendromunun asıl nedeninin hayatta kalma içgüdüsünün sonucu olduğu ortaya konuluyor.
Bazı insanlar, kendi hayatlarını mahveden kişilerden ne olursa olsun vazgeçemediklerini belirlemişler.
Suçluların yasalardan kaynaklanan cezalandırılmalarına bile razı olmadıkları tespit edilmişti.
Toplumlarda bu durumla karşılaşmanın mümkün olduğunu görüyoruz ve duyuyoruz.
***
Bilim adamları bu durumun, “celladına aşık olma” hastalığının adı olduğunu açıklamışlar.
***
Bu durumu doğru değerlendirmeyi başarabilmiş ülkeler toplum huzurunu daha kolay sağlıyorlarmış.
Suç ve ceza dengesinin kurulmasının önünde engel oluşturmadan, insanlığın medeniyetle ve huzurla buluşmasının ta kendisidir.