Bedirhan'ın suçu ne?..
Önceki gün akşam, İstanbul'dan bir haber yayınına canlı bağlandığımda ilk sözüm şu olmuştu:
'Tek tesellimiz can kaybı yok'..
Yetkililer ders almalı ve Samsun'un her yağmurda yüreğini ağzına gelmemelidir' diye konuştum.
Konuşma uzundu ve yeraltı, yer üstü sularının kontrol edilememesiyle ilgili kentte yaşanan 'hatalardan bahsettim'..
Öncelikle dere yatağı yakınlarında kurulan yerleşim yerlerinin tehdit altında olduğunu belirttim. "Sonra da çok şükür can kaybımız yok' diye noktaladım..
Meteorolojinin günler öncesinden uyardığıyla ilgili olarak spiker hatırlatma yapınca, "Bunun doğru olduğunu ama kentte yanlış uygulamaların yıllar öncesine dayandığını, şu andan itibaren tek yapılacak şeyin yağmur yağarken uyumamak olduğunu ifade ettim'..
Sonuçlarını hep birlikte gördük..
Şimdi keşke diyorum, Bedirhan da uyumasaydı. Babası Kenan Yazıcı da uyanık olsaydı. Tedbirini kendi kendine alabilseydi..
Abisi Mücahit'i de uyumaması için ikna edebilselerdi..
Oysa onlar, belki de güne bir gün öncesinde bahçelerini ıslatan yağmurla başlamışlardı..
Evlerinde gürleyen şimşek seslerini de duymuşlardır muhtemelen..
Ama nereden bilebilirlerdi ki; uykuya daldıktan sonra bir daha uyanamayacaklarını..
Kuzey Yıldızı TOKİ Konutları'nda can verdi Bedirhan. Daha dokuz yaşında ve ilköğretim öğrencisiydi..
Babası Kenan Yazıcı, apartman görevlisiydi. Yoksuldu ve sığınacak bir yuva bulmuştu ailesiyle birlikte..
Bodrum katta oturuyorlardı.. Ama nereden bilebilirdi ki; kendisinin ve ailesinin sonu olacağını 'o sığınacak yuva'..
Tıpkı diğer apartman görevlisi Recep ve eşi Hüsnüye Yılmaz'ın evden çıkmayı başaramadan sular altında can veren 3 yaşındaki Abdullah ve iki yaşındaki Hüseyin Yılmaz gibi, hayatını kaybetti Bedirhan ve abisi Mücahit..
Yoksulluğun kurbanıydılar aslında..
Fakirliğin bedeliydi, ölümüne neden olan kısacık yaşam öyküsü..
Bu kentte, Samsun Büyükşehir'de, Canik İlçesi'nde, kentin en gözde TOKİ Konutları'nda 'boğularak öldüler onlar'..
Hani bazen yetkililer diyor ya; Dere yatağında oturan vatandaşın hiç mi suçu yok diye..
Şimdi Bedirhan ve aynı kaderi yaşayan ailesi ve diğer kurbanlar için ne diyecekler acaba..
Onlar dere yatağına yakın TOKİ Konutları'nda kendi istekleriyle oturmuşlardı..
Anne ve babaları iş sahibi olduğu için oradaydılar..
Yoksulluk onları oraya itmişti..
Bodrum katta yaşamak onların 'kaderiydi'. Öyle yaşamak zorundaydılar...
Ama devletin imkanlarıyla yapılmış, devlet denetiminde oluşturulmuş kentsel dönüşümün kurbanı oldular..
Sıcak yataklarında yatarken, bir anda ölümü buz gibi suyla hissettiler..
Şimdi yüreğimiz kan ağlıyor.. Tek tesellimiz can kaybımız yok da diyemiyorum..
Kafamda tek düşünce var. Bedirhan, Mücahit, Abdullah, Hüseyin neden öldüler diye soruyorum kendi kendime?..
Onların suçu yoksul olmak mı?..
Bodrum katta yaşamanın bedeli mi?..
Yoksa, dere yatağının yakınına çok katlı konutlar yapıp, kapıcı diye 'siz bodrumda oturun' diyen yetkililer mi?..
Samsun'un başı sağolsun..