Bir büyüğüm bir gün öğüt vermişti. Ona da o öğüdü veren üniversiteden mezun olduğunda, hocasıydı..
Ona aynen şöyle demiş;
"Şimdi mezun oluyorsun ve hayata atılacaksın. Başarılar elde edebilirsin. Ama eğer daimi kalsın istiyorsan; gücünü aş, kendini aş, mevkini aş fakat sakın haddini aşma. Çünkü o zaman çakılırsın"..
Bu sözü duyalı çok oldu. Ama her zaman hayatımda bir ilke olarak gördüm ve hatırlamaya çalıştım..
'Yani kısacası haddimi bilerek yaşadım'...
Çünkü hayatım boyunca haddini bilen ve bilmeyenlere çok şahit oldum. Ne makamlarda ne insanlar gördük, kimlerin nasıl kısa sürede 'merdivenleri hızla çıktığına' şahit oldum.. Kimlerin ise hızla indiğine..
Haddini bilerek çıkanların 'daha da yükseldiğini gördükçe, örnek gösterdik, anlattık. Haddini bilmeyenlerin de o hocanın söylediği gibi 'çakıldığını' görünce üzüldük..
Keşke; diyordu.. Keşke, dedik..
Geçtiğimiz Pazartesi günü Basın İlan Kurumu Samsun Şubesi'nden bir ilan geldiğinde de benzer bir şey düşündüm..
Bana göre 'Haddini aşan bir ilandı'..
İlan, çokta ilginçti aslında. Direkt olarak Genel Yayın Yönetmenleri'nin dikkatine yazıyordu..
Oysa bize bir şey sorulmamıştı.. Böyle bir ilandan haberim bile yoktu.
Bizlere o ilan atılmadan 'Şöyle bir ilan atıyoruz, inceleyip fikrinizi söyler misiniz de denilmemişti'..
Baktım ilana... Ama sadece bir iki dakika..
Çünkü Bu sayfada diye başlayan ilanın yayınlanacağı güne bile karar verilmişti..
Bizim adımıza ve bize sormadan.. Ve biz yayınlayacaktık..
Altındaki cümlenin başlangıcı ise daha ilginçti..
'Basın İlan Kurumu öncülüğünde çıktığımız bu yolda' diye başlıyordu... Bizlerin öncüsü olmayı 'bize sormadan, danışmadan karar vermiş BİK'in Samsun'daki sorumlusu'..
İlana göre;
3. sayfada artık hırsızlık, kaza, cinsel istismar, tecavüz vs. haberleri yayınlamayacağız, diyoruz
Ve diyoruz ki; Samsun'u tanıtan haberler vereceğiz, hayat öyküleri vs...'
Biz diyoruz ama bizim haberimiz yok..
Bizim adımıza düşünmüşler, karar vermişler. Sonra da bunu yayınlayın diyorlar..
Gerek yok, dikkate almaya bile gerek yok. Ne bizim adımıza ne de okuyucu adına 'böyle bir karar vermek ve bunu sormadan, danışmadan gazetelere göndermek, yayınlama gününü bildirmek' haddini aşmaktır' dedim..
İlgilenmedim..
Bir şeyler yazmak istedim ama daha önce de 'Basını dizayn etme yönünde açıklamaları olan kurumun sorumlusu bu arkadaşı' eleştirdiğim için 'Yayınlamamak yeterli diye düşündüm'..
Çünkü kimseyi rencide etmek değil amacım..
Ama kendi haklarını 'basın özgürlüğünü bile savunamayan bir gazeteci pozisyonuna düşeceğimi', iki gün sonra gazete patronlarının kuruma çağrılıp o duyuruya imza attırılmasıyla öğrendim..
Yani 'biz yaptık, uygulayın diyen artık BİK'in yanı sıra, gazetemizin imtiyaz sahibi ve Haber ile Denge gazetelerinin dışındaki diğer gazetelerin yetkilileriydi...
İşte o an kalemi kırma günü oldu. Bir saniye bile düşünmedim.. Kırdım ve çıktım bürodan. 'Buraya kadar dedim'..
Ama arkama baktığımda 1,2,5,7, 10 bir anda 30 kişi oldu..
Genç arkadaşlar da 'daha çok taze olan kalemlerini kırıverdiler bir anda'..
Bıraktık dediler bir anda çok sevdikleri mesleklerini. Şehir dışından olanlar buraya kadar deyip, gitmeye karar verdi.
Gurur duydum hepsiyle.. Köşe yazarına kadar 'bıraktı kalemini'..
İşte dik duruşun nedenidir dün gazetenizin sizlerle birlikte olmayışı..
İşte o gazetecinin onuruna sahip çıkmasının nedenidir, gazetemizle birlikteliğine verilen o bir günlük ara..
Haddini aşanlar, gerekli düzeltmelerini yaptı.
Bize düşen görev yeniden 'o kalemi alıp onurla taşımaktır'..
Öyle de yaptık..
İşimizin, başındayız.. Başımız dik..
Yine sizinleyiz.. Çünkü biz GAZETECİYİZ...