MHP'de Samsun İl Kongresi, aslına bakarsan sonuçları açısından önümüzdeki 24 Haziran'da yapılacak olan AK Parti İl Kongresi'ne de 'önemli mesajlar' içeriyor...
Şaban Kılıç'ın seçimi alması gayet normal gibi görülebilir aslında ama 'delegenin oyunu cepte' görenler açısından da 'nerede hata yaptık' dedirtecek kadar, ders niteliğinde...
MHP'nin 'kongrede beklediği sonucu alamayan' tarafı buradan elbette ders çıkaracaktır.
"Şaban Kılıç'ın 3 oy için harcadığı çabayı' yazdığım yazıyı okuyan 'Güleroğlu ekibinden bir arkadaş', şu sözleri söylüyorsa, 'çok önemlidir'..
'Biz sanki biraz rahat davrandık. Getirtemedik hastası olanı, işi olanı'..
Ama önemli bir faktör daha vardı..
Delegenin adına konuşmak.. Hesaplar yapmak. Delegenin oyu üzerinde egemen olma isteği ve 'nasıl olsa bizim' demek..
Avrupalı bir teknik direktörün söylediği sözü hiç unutmam; "Maç sırasında en korktuğum an, öne geçiren golu attıktan sonra ki bir kaç dakikadır. Çünkü o erken bir zafer sarhoşluğudur ve çok tehlikelidir"..
MHP'de delege, şöyle bir karar verdi.. "Biz istersek olur mu. Benim oyumla sonuç değişir mi"..
Evet olur, oldu da..
Hal bu ki, seçimde oy kullanan delegelerin tercih edilmesinde Abdullah Karapıçak'ın, ağırlığı vardı. Ve Karapıçak, Güleroğlu'nu işaret etmişti..
Nasıl oldu peki bu tablo.. Bir bakıma 'Bozkurtlar değişim istedi'...
Bu tablo MHP'yi nasıl etkiler, ivme kazandırır mı, bunu Şaban Kılıç'ın seçim öncesi söylediği sözleri 'ne kadar çabuk harekete geçireceğiyle' göreceğiz..
Ama MHP'de yaşanan sonuç, AK Parti kongresi içinde önemli mesajlar içeriyor..
Delege istemezse, o sandıktan çıkmak mümkün değil..
AK Parti İl Başkan adayı Osman Çetinkaya, 'ne kadar genel merkez beni diyor, adayı benim dese de', yetmez..
Delegeyi inandırması gerekir..
Çünkü delege MHP'de olduğu gibi, bir değişim isteyebilir. Hatta ikinci bir aday çıkar ve ona inanırsa, "görevden alınsa da biz bir oyumuzun hakkını verelim' diyebilir..
Baskıyı sevmiyor delege... Yönlendirmeyi de. Oy hakkı benimse, ben seçerim diyor..
Genel merkeze saygı ayrı, demokratik hakkın kullanımı çok farklı.
Başbakan Erdoğan çıkıp ta, "Ben kefilim Çetinkaya'ya. Herkes barışacak, birlik istiyorum" demediği sürece de, delegenin oyu cepte 'diye düşünenler yanılacaktır'..
Bu yazdıklarımdan delege Çetinkaya'yı istemiyor, karşı gibi bir sonuç çıkartanlar, yazıyı sanırım tam okumamışlardır.
Önerim yazımı bir daha baştan almaları..
Demek istediğim şu;
Delege baskıyı, kendi oyunun torbada keklik gibi görülmesini sevmiyor... Kendi üzerinden 'kağıt üzerinde, kalemle işaretlenmesini istemiyor.. Beni bana bırak, kendini anlat diyor.
Belki de sandığa girer Çetinkaya, zaferle çıkar..
Ama şu andaki atmosferle seçime girmeye kalkarsa, 'Ben genel merkezim adayıyım beni seçmelisiniz gibi bir baskı oluşursa; karşısına çıkacak güçlü bir aday, inanıyorum ki: sandığı dar eder..
Bu Çetinkaya'nın karşısındaki rakipler için bir fırsat olarak görülebilir..
Yeni bir taktik anlayışına gerek yok. MHP'de Şaban Kılıç doğru strateji izledi. Kimsenin adamı değilim, tabanın adamıyım dedi. Kendimi size emanet ediyorum, diyerek, geçmişle geçlik arasında köprü oluşturdu.
Yönetiminde genç ve tecrübelilere yer verdi..
Recep Güleroğlu ise 'gençlerle yola devam dedi'.. MHP tabanı geçmişi silme, bizi gençlerle geleceğe taşı dediği 'listeye onay verdi'.. Yani Kılıç'a...
AK Parti'de de partinin kurucularının oluşturacağı bir ortak zemin, hırslarından arınmış genç ve tecrübelilerden oluşan birleşik bir liste, 'dengeleri alt üst edebilir'..
Çünkü 'biz ne dersek o' baskısı, kendi iç muhalefetini yaratır..
Bu MHP'de yaşandı, AK Parti'de yaşanması muhtemel..