Ankara Gazi’den alt devrem, yaklaşık elli yıllık dostum Erdem ŞENOCAK, Ülkücü harekette önemli bir boşluğu doldurdu ve doldurmaya da devam ediyor. 1980 Darbesi öncesi ve sonrası on binlerce Ülkücünün ağır işkencelere maruz kaldığı, idam ve uzun hapis cezaları istemiyle yargılandığı yıllar hukuki destek sağladı.
Komünistlerin 12 Mart 1971 deneyimi, arkalarında Avrupa, yanlarında avukat ordusu, arayanı, soranı vardı. Ülkücüler emniyette Zeki Kaman, Dürüst Oktay gibi zalim işkenceciler, hapishane hücrelerinde ve adliyede Nurettin Soyer, Hamdi Sevinç gibi militan savcı ve hakimler ve Şanı Yüce Allah’la baş başa kaldı. Ne savunacak avukatları ne de avukata verilecek paraları vardı.
İçerdekiler de dışardakiler de adeta Darbecilerin tanklarının baleti altında kalmış, birbiri için can verenlerin canlarından başka verecek bir şeyleri kalmamıştı. Darbeden önce çok az sayıdaki Ülkücü avukat davalara yetişemezken, darbeden sonra onlar da yargılandığı için savunmanın olmazsa olmazı avukatsız yargılanıyordu Ülkücüler. Şenocak bu boşluğu doldurdu. Savunma yapmanın zorluğunu, yargı mensuplarının durumunu aşağıdaki olay daha açık ve seçik gösterecektir.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinden Komünist Mustafa Kuseyri; 22 Mayıs 1970 tarihinde Hukuk ve Siy Bil Fak Kampüsündeki Basın - Yayın Yüksek Okulu Talebe Cemiyeti odasında Sol fraksiyonlar arasındaki anlaşmazlık sonucu gece öldürülüyor.
Cumhuriyet Gazetesinde İlhan Selçuk; ‘Katiller gecenin karanlığına ve iktidarın koltuğuna sığınmışlar usul usul ilerliyorlardı. Okulda kimse yoktu, silâh da yoktu. İktidarın polisi bir gün önce arama tarama yapmış, katillere cinayet imkânını hazırladığını’ yazarken,
Ülkücüler tarafından öldürüldüğü iddia edilen Kuseyri için, Ankara Üniversitesi Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültesi akademik personelinin tamamına yakının katıldığı, Ülkücülerin protesto edildiği ‘Kara Cüppeliler’ diğer adıyla ‘Anayasaya Saygı’ yürüyüşü yapıldı.
Faşizm ve olaydan habersiz Ülkücüler lanetlendi, Ülkücüler aleyhine kara propaganda yapıldı. Cinayet işleyen Komünist fraksiyonlar meşru ve mağdur gösterildi. Üniversite hocalarının terör örgütleriyle içli dışlı olması, 1980 Darbesi’ne giden kanlı terör olaylarının en önemli nedeni oldu.
Devlet idaresi ve Ülkücülere karşı girişilen bu hayasızca taarruzun yalan, gerçek katilin kendi cephelerinden biri; Dev - Genç üyesi Nejat Arun olduğu olaydan bir yıl sonra 9 Haziran 1971’de ortaya çıktı.
Ayrıntıyı Kaynak Linki = https://www.hedefhalk.com/ ‘Kara cüppeliler’ sahnede MEHMET AKSOY 15 Ocak, 2016’daki makalemde ve TBMM/SENATO kayıtlarında okuyabilirsiniz.
Gündüz fenerle dürüst adam arayan Sinoplu Diyojen gibi Şenocak da yukardaki yargı mensupları arasında adaleti aradı. O avukat değildi. Avukat olsa belirli yerlerde belirli davaları takip edebilecekken, o ülkeyi boydan boya dolaşarak herkesin her aşamadaki davasını takip etti. Şenocak’ın yaptığını tam olarak anlayabilmeniz için kendimden bir örnek vereyim.
Ben de avukat değilim, ancak idam cezası alan ve Yargıtay’da onaylanacağına kesin gözle bakılan bir arkadaşın savunmasını, şimdi Rahmete kavuşan Avukat Sezai Önder aracılığıyla yukarda sözünü ettiğimiz ‘Kara Cüppeliler Yürüyüşü’nün en ünlü hukukçularından Muammer Aksoy’a verdim ve beraat kararı aldı. Şenocak’ın yaptığı; imkansızlıklardan imkan yaratmanın da ötesinde bir şey.
İdam edilenler bir kez idam edilirken her idam edilenle o da infaz edildi. Kendisi uzun süre hapis yatmadı, ama en uzun yatanların çilesini, hayatını kaybedenlerin acısını yaşadı, çaresizlerin çaresi, kimsesizlerin kimsesi, dertlere derman, derman olamadığına tercüman oldu.
Hz Ali ‘Devletin dini adalettir’ derken Selçuklu Veziri, büyük siyaset insanı Nizamülmülk ‘İnançsız yaşanır, ancak adaletsiz yaşanmaz’ diyor. Ülkücülerin hakkını, hukukunu, adaleti en zor şartlarda savunan Şenocak kimsenin kimseye yardım edemediği bir zamanda herkese yardım ederek büyük bir boşluğu doldurdu.
Aynı zamanda eski yaraları kanatmadan, yeni yaralar açmadan, yakın tarihin en zor dönemine ışık tutarak yaşadıklarını ‘Şafağa Selam Duranlar’ ve ‘Yıldızların Sessizliği’ adlı iki kitap yazıp, Ülkücü hareketin geçmişini, mağdurlarını, mağrurlarını, kısacası; Ülkücüleri, Ülkücülerden ve Ülkücülükten geçinenleri gelecek kuşaklara anlattığı için bu alanda da önemli bir boşluğu doldurdu. Aklına, eline sağlık ŞENOCAK!