Okuyanların hatırlayacağı gibi geçen haftaki köşe yazımda, “Altılı Masa Bileşenlerinin” ve CHP yerel teşkilatlarının Sayın Kılıçdaroğlu kadar çaba harcamadığı bir ortamda, kaybedilen seçimin faturasının Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na çıkartılmasının büyük bir haksızlık olduğunu vurgulamıştım.
Yine o yazımda, Sayın Kılıçdaroğlu’nun dürüstlüğünden ve devlet deneyiminden söz etmiş ve geniş kapsamlı tüzük değişikliği “Eğer seçimi kazanmış olsaydı, Türkiye yeniden bağımsız hukuk düzeni ile özgürlüklerin yaşanacağı demokratik yaşama dönmüş olacaktı” Diye vurgulamıştım.
Yine o yazımda, “Seçim öncesi ve seçim sürecinde dayatılan hukuk ve yasa dışı uygulamaların olduğu adaletsiz bir ortamda yapılan seçimi, Sayın Kılıçdaroğlu dışında bir başkası da olsa kazanamazdı” Diye kendi düşüncemi paylaşmıştım.
O yazımda kendisinin vatanseverliğine de güvenerek, parti içindeki gerekli düzenlemeleri ve yenilenecek tüzük sonrası geniş kapsamlı yapılacak değişimin önünü açacağına inandığımı vurgulayarak, Başkanlık görevinden ayrılması gerektiğini belirtmiştim.
************************************
Ne var ki, o yazımın yayınlanmasından bir gün sonra Sayın Kılıçdaroğlu bana göre de çok yanlış ve hakkında yapılan suçlamalara çanak tutarcasına bir kararla, yenilediği yardımcıları ve danışmanları ile Genel Başkanlık görevine devam edeceğini açıklamıştır.
Sayın Kılıçdaroğlu şimdi aldığı bu devam kararı konusunda, CHP seçmeni ile “Başkanlık Sistemi” Değişsin diye oy veren diğer seçmenlere de, bu kararının nedenlerini açıklamak zorundadır.
Ayrıca,
• Sayın Kılıçdaroğlu, kamuoyunun bilmediği bir nedenle mi görevini sürdürme kararı almıştır?
• Başkanlığa talip olan veya başkanlık için adı geçen isimler ile ilgili olarak kamuoyunun bilmediği bir endişesi mi vardır?
Bu soruları cevaplamalıdır.
Sayın Kılıçdaroğlu, bu konuda seçmenlerini ikna edemediği sürece, Genel Başkanlıkta kalmak için yeni yardımcıları ve danışmanlarının da dolduruşu ile ısrarcı olursa, yalnızlığa mahkûm olacağı gibi CHP’nin olası parçalanmasının da sorumlusu olarak tarihe geçecektir.
Bu ısrarı, parti içinden ve dışından kendisini SOROSCU olmakla dahi suçlanırken, kendisine inanarak destek verenlerin kafasını da karıştıracaktır.
Seçimler öncesi, benim de özellikle kırsal kesimde Sayın Kılıçdaroğlu’nun mezhebi ile ilgili yaygınlaştırılan söylentiler yanında, adaletsiz ve gerekli güven ortamının sağlanmayacağı belli olan bu seçimi de kaybedilebileceği yolunda, bazı endişelerim yok değildi.
Ama Kılıçdaroğlu’nun adaylığının kesinleşmesi sonrası kendisine sahip çıktığım için Kılıçdaroğlu’nu ağır ithamlarla suçlayan ve seçimi kazanamayacağını iddia eden bazı dostlarımla ilişkilerimin bozulmasını dahi göze aldım.
Gerek, 20 yıldır ülkemizi yöneten Siyasi İradenin başarısızlıkları ve ekonominin çok kötü duruma gelmiş olması,
Gerekse, Güneydoğu Bölgemizde yaşanan çok büyük deprem felaketinde Siyasi İradenin müdahale de geç kalınmasıyla oluşan tepkiler nedeniyle, bu seçimin kazanılacağına inanmıştım.
Ne var ki, Sayın Kılıçdaroğlu’nun gösterdiği çabanın yarısını dahi Altılı Masa Bileşenlerinin göstermemesi, Sayın Akşener’in seçime çok az kala yaptığı büyük hata ile CHP’nin üst yönetiminin ve yerel teşkilatlarının perişan hali bu seçiminde kaybedilmesinde önemli rol oynadığı kanısındayım.
Kısacası bu kez de olmadı. Seçim süreci iyi yönetilemedi. Seçim sonuçlarına itiraz dahi edilemedi.
Kaldı ki, 14 Mayıs Seçim akşamı seçim sonuçlarını sadece YSK’nın verilerine dayanarak veren bir TV Kanalından edindiğim kanı, o gece Cumhurbaşkanlığı Seçimini muhalefet adayı kazanmış olmalıydı.
Neden mi?
YSK Başkanı Sayın Ahmet Yener, izlediğim TV kanalında saat 23.20 sularında CB ilk seçim sonuçlarını açıklıyor ve o ana kadar açılan sandıklara göre, Sayın Kılıçdaroğlu’nun oyu %48,4, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın oyu da %44,8 civarındaydı.
O saatten sonra izlediğim kanalın sunucusu, YSK’ dan yeni veri alamadıklarını sıkça tekrarlamaya başladı. Gece yarısı saat 02.30 da, YSK Başkanı yeni bir açıklama yaparak bu kez ilk açıkladığı sonuçların tam tersi bir veri açıklıyordu.
YSK Başkanı Sayın Yener, bu kez hatırladığım kadarıyla Sayın Erdoğan’ın oyunu % 48.7, Sayın Kılıçdaroğlu’nun % 44.5’ olduğunu ve yurt dışı oylarının sayımının devam ettiğini açıklıyordu.
Aradaki üç saatte neler olmuştu da oranlar tam tersine dönmüştü?
Bu değişimi görünce, “Sabaha kadar aradaki çok az farkta, yurt dışı oyları ile tamamlanır ve seçimin kazananı Sayın Erdoğan olur” diye düşünerek yattım.
Sabah 09.00 da TV kanallarını açınca, gece 02.30’ da açıklanan oranlar, gayri resmi seçim sonucu olarak açıklanmış ve seçim 2.Tura kalmıştı.
Bu açıklamayı dinleyince kafama takılan ilk soru, sayımı devam ediyor denilen yurt dışı oylar ne olmuştu?
Seçim öncesi AKP Yöneticilerinin sandıklarda görevli olan AKP’li sandık görevlilerine, “Kaybedilen her sandık sonucuna itiraz edin” talimatı verdiği bilgisi, kamuoyuna yansımıştı.
Buna rağmen böylesine çok az farkla kaybedilen CB Seçim sonuçlarına AKP’ nin itiraz etmemesinin bir nedeni olmalıydı.
Bu nedenin, itiraz sonrası yeniden yapılacak sayımın olası bir İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı Seçiminde yaşanan olumsuzlukların bir benzerinin yaşanması endişesi olamaz mı?
Seçimin 2. Tura kalması zaten istedikleri sonuçtu.
Peki, böylesine kıl payı kaybedilen bir seçim sonucuna, başta CHP olmak üzere muhalefet ittifakının itiraz etmemesi kabul edilebilir bir durum değildir.
Sayın Kılıçdaroğlu, bu soruların cevabı veremediği ve seçim sonuçlarını etkileyecek yanlışlar yapan, hatta ihanet edenler varsa onları kamuoyuna açıklamadığı sürece, onları seçen ve göreve getiren kişi olarak artık CHP Genel Başkanlık görevini sürdüremez.
Tüm bunlara rağmen, atamalarla göreve getirilmiş il ve ilçe başkanları ile kentlerdeki delege ağaları tarafından belirlenmiş delegelerle yapılacak seçimlerle de bir yere varılacağına inanmıyorum.
Tüzük baştan aşağı yenilenmeli ve mevcut delegelerin en az iki seçim dönemi aday olamayacağı, il ve ilçe başkanlığına aday olanların yapılacak ilk yerel ve genel seçimlerde belediye Başkanı ile milletvekili adayı olamayacağı tüzüğe konmalıdır.
SONUÇ;
Sayın Kılıçdaroğlu, bugüne kadar kendisinin dürüstlüğüne, vatanseverliğine inanarak destek verenleri daha fazla üzmemek ve toplumda kazandığı saygınlığa zarar vermemek için noktayı koymalıdır.
2023 yılı sonuna kadar tüzük değişikliğinin de yapılacağı Kurultayı toplamalı ve “Danışılacak bilge kişi” konumuna çekilerek, CHP’ ne çok yakışacak bir geleneği başlatmalıdır.
Sağlıklı ve keyifli bir hafta dilerim.
Sadi abinin bu yazısının altına partili olarak imzamı atarım.Bütün tespitleri doğru..Beğenmedikleri partide bile üç dönem kuralı var..Bizde 5-6 dönemdir milletvekili olanlar var..Bu seçimi kazanmak için başka ne olmalıydı bir ülkede anlayamadım..Sandıklara sahip çıkamamış ve başarısız olmuş baştan sona kadar bütün parti yöneticilerinin istifa etmesi gerekirdi..Bu parti tüzüğü ile de demokratik bir seçim olması mümkün değil..Politikacılığı meslek edinmiş kişilerden hangi parti olursa olsun bir hayır gelmez..Ellerine sağlık Şadi abi..