Hangi televizyonda olduğunu hatırlamıyorum, bir dizinin ismi kafamda şimşekler çaktırmıştı.
“Sudan bıkmış balıklar.”
***
Balıklar Sudan neden bıkar diye düşündüm.
Denizdeki büyük balıklar küçük balıkları canlarından bezdiriyor galiba dedim.
Karınları acıkınca küçük balıkların can güvenliği kalmıyor.
Denizlerdeki bu durum, bana işsizlik ve yoksulluk yüzünden hayatından canından bezmiş insanları hatırlatmıştı.
***
Vaziyet onu gösteriyor ki, denizde de yaşam öyle kolay değil, orada da yaşam sıkıntıları ve can güvenliklerinin olmayışı küçük balıkları canlarından bezdirmiş.
Can güvenliklerinin olmaması, balıkların yaşamlarını sıkıntıya sokmuş.
Yoksa derya gibi kocaman okyanuslarda, balıklar neyi paylaşamıyorlar da yaşadıkları dünyadan,” denizlerden bıkmış” canlılar olarak anılıyorlar.
Anlaşılan o ki, denizlerde balık olmakla, karada işsiz güçsüz örgütsüz insan olmak arasında fark yok.
***
Ülkelerin tamamında, yoksulların, işsizlerin, emeği ile geçinenlerin, egemen olanlardan çektikleri ile denizlerdeki güçsüz kalan balıkların güçlü balıklardan çektikleri inanın aynı.
Deniz altındaki yaşamda da, kuralları koyanlar güçlü balıklar, denizin egemeni olan bu büyük balıklar, küçük güçsüz savunmasız balıkları, “sudan bıkmış balıklar” haline getirmiş.
***
Yaşamın temel kuralı, denizde, havada, karada ormanda değişmiyor.
Güçsüzseniz, örgütlü değilseniz yaşamınız çekilmez hale geliveriyor.
Tıpkı “sudan bıkmış balık” gibi oluveriyorsunuz.
***
Güçsüz ve küçük balıkları canından bezdiren, denizin egemeni olan güçlü balıklar ile emperyalist devletlerin arasında ne fark var hiç düşündünüz mü?
Denizin egemenleri olan büyük ve güçlü balıklar, güçsüz ve küçük ve örgütsüz balıkları sudan bıktırabilirler ama insan dediğimiz canlı mücadele etme ve yan yana gelebilme yetenekleri ile yaşamdan bıkmayıp çıkış yolu aramaktadır.
Demokrasinin gücü ve işleyişi, konuşma ve dayanışma özgürlüklerinin kullanılması sayesinde önemli olmuştur olmaktadır.