Günlük hayatımızda ambulansa, itfaiyeye, polise, büyüklerimize, küçüklerimize hatta sevmediklerimize yol verebiliyoruz. Yada 'yol ver' diye telkinde bulunuyoruz.
Ancak içerisinde bulunduğumuz çevreyi ve ekosistemi es geçiyoruz. Çevreye yol veremiyoruz, sürekli kendisine zarar veriyor önüne engeller çıkarıyoruz. Suyunu içtiğimiz, temiz havasını aldığımız, stresten uzak durmak için tercih ettiğimiz ve ömrümüze ömür katmak için tercih ettiğimiz tabloluk doğa harikası alanların gözümüzden kayıp gitmesine razı oluyoruz.
Bugün ne verirsek onu aldığımız çevremiz doğamız, kültürel mirasımız büyük tehdit altında olduğu unutulmamalıdır. Günümüzde cebine parasını koyan bir iki tanıdığı siyasi olan çantacılar, tapusunu almadığı araziler üzerine planlama yapıp Çevresel Etki Değerlendirme Raporunu(ÇED) çıkarabiliyor, sonrasında planlamasını yapıp istediği gibi çevreye zarar veren Hidroelektrik Santrali'ni, Termik Santralini, Doğal Gaz Çevrim Santrali'ni, kömürlü termik santrali rahatlıkla dikebiliyor. Peki bu duruma nasıl gelindi. Tabiki siyasi iktidarın çıkardığı kanunlar ve yasal düzenlemeler ile....
Hidroelektrik Santralleri, Termik santraller, doğalgaz çevrim santralleri, kömürlü termik santrallerle alakalı yatırımların nasıl olacağını ve nasıl planlanacağını belirleyen ÇED yönetmeliği son 7 yılda tam 13 kez değiştirildi. Bu değişiklikler 'yatırımların hızlandırılması' kılıfı altında hayata geçirildi. 2004'de ise 'Suyun kullanım Hakkı' yasası çıkartıldı. Bu yasa ile akarsularımızın derelerimizin üzerine sermayenin istedikleri Hidroelektrik Santrallerinin yapmalarının önünü açıldı. Yasa ile suyun kullanımını 49 yıllığına kiraladık.
Ayrıca kıyı kanunu da birçok kez değiştirildi, halkın kullanımında olan güzelim sahiller, koylar sermayeye açıldı. Bu yasalar çıkarılırken, illerde doğal ve kültürel mirası korumakla sorumlu olan ve içerisinde çok değerli akademisyenlerin bulunduğu alanında uzman kişilerin görev aldığı Toprak Koruma Kurulları, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları baypas edildi. Bu yasalar ve düzenlemeler sonrası Türkiye'nin her ilinde bir talan başladı.
Yabancı, yerli şirketler gözüne kestirdikleri akarsuları, ovaları adeta, hunharca yok etme çabası içerisine girdiler. 'Hunharca' kelimesini kullanıyorum çünkü son 10 sene içerisinde yaptıkları şeyin Türkçe ’deki tek karşılığı buydu. Bu talana yabancı yatırımcılara el ayak olan taşeron çantacı şirketlerde yardımcı oldu. Yabancı yatırımcılara bu yerli taşeron çantacılar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan aldıkları lisansları sattılar.
Hiçbir planlama yapmadan sadece yatırımcının maliyetlerini düşük tutma gayreti güden fikirle yöre halkının görüşleri sorulmadan güzelim tarım arazileri, kültürel miraslarımızın üzerine enerji yatırımlarını diktiler. Bunları yaparken de yatırım yapılmadan ÇED yönetmeliğinin ilgili hükmü gereğince yapılması zorunlu olan 'Halkın Katılım Toplantılarında' adeta vatandaşla dalga geçtiler.
Doğduğu atalarından bırakılan toprakları terk etmek istemeyen köylüler, vatandaşlar ezilmiş ve hor görülmüş bir duruma sokuldular. Vatandaş hakkını eylem yaparak aradı, gaz yedi sesini yükseltti cop yedi. Vatandaşın tek istediği doğduğu büyüdüğü, dalından meyve yediği, çeşmesinden su içtiği, ektiği biçtiği, gölgesinde dinlendiği toprakları terk etmemekti.
Vatandaşa görülen hak buydu. 'Mahkemeye gidin' dendi. Onca düzenleme sonrası mahkemelerde söz konusu yatırımların iptali konusunda karar verseler de devreye Bakanlar Kurulu Kararı ile çıkartılan 'Üstün kamu yararı, Acele Kamulaştırma' uygulamaları girdi. Bu ülkenin mühendisleri uzmanları bu yatırımların yanlış yerlere yapıldığı, yapılanan bir talan niteliği taşıdığını yüksek sesle dillendirmeye başladılar. Onlarında üzerine gidildi. Yanlışlığı tüm çıplaklığı ile ortaya koyan mühendislere ve bağlı bulunduğu odalara, linç kampanyaları düzenlenmeye başlandı, sürgün edildiler, yetkileri yasal düzenleme ile tırpanlandı.
We know from experience that some lingerie can be delicate and it’s important to know how to wash lingerie. We have a few tips to extend the lifespan of all your garments, so you won’t have to buy new ones as often as before.
Şimdi ise karşımızda hatasını anlamış bir iktidar var. Şahsi fikrimdir çoğu kez yanında bulunan kişiler tarafından aldatıldığını düşündüğüm iktidar partisi, çevreye ve doğaya verdiği tahribatı önleme adına 'Yenilenebilir Enerji' kaynaklarına yöneldi. HES'lerin denetimi konusunda DSİ yeterli personeli olmadığı için özelden hizmet alma adımı attı. Özel sektör tarafından kurulacak bir birim HES'leri denetleyecek ve DSİ'ye rapor edecek. Yani 13 yıldan buyana mühendislerin uzmanların söylediği telkinler şimdi dikkate alınıyordu.
Güzelim doğa ve kültür mirasımızın üzerine kurulan ucube enerji yatırımlarının satışa çıkarıldığını yeni yeni duyuyoruz. Peki doğal ve kültürel mirasımız deneme yapılacak bir alanmıydı? Tabiki değil. Doğaya verdiğimiz zararın karşılığını maruz kaldığımız afetlerle ödüyoruz. Unutulmamalıdır ki; " Doğa ile verdiğimiz mücadeleyi kazandığımız an o zaman gerçekten kaybetmiş olacağız" Temiz bir çevrede yaşamak herkesin Anayasal hakkıdır. Bu hakka önce kendiniz adına sonra toplum adına sahip çıkın !