Anadolu, başlı başına bir dildir. Yüzyıllardan beri yazılan ve konuşulan bir dildir. Fenike Alfabesi ise, yazının Batı’dan Doğu’ya değil, Doğu’dan Batı’ya geçtiğinin belirgin bir ifadesidir. Öyle ki; günümüzde halen kullanılmakta olan birçok alfabe, Fenike Alfabesinden türemiştir.
Kanişliler (Kültepe, Kayseri), Asurların Anadolu’ya getirdiği çiviyazısı mührü ve Mezopotamya ikonografisini şekillendirmişlerdir ve bunları kendi geleneksel damga mühürlerinde ve yeni silindir mühürlerinde kullanmışlardır.Kültepe’de, Hitit dilinin en erken izleriyle, M.Ö. 20. yüzyıla tarihlenen yazılı buluntularla, Hint – Avrupa Dil Ailesi’nin en eski izleri keşfedilmiştir. Anadolu’daki en eski yazılı belgeler, 1800’lü yıllarda, Kültepe’de (Kayseri) ortaya çıkarılmıştır.
Dil bilimci ve arkeolog Bossert, Geç Hitit yerleşmesi Karatepe’de (Adana) yaptığı arkeoloji kazılarıyla, Fenike yazısı ve Hitit hiyeroglif yazıtlar bulmuştur.Bilinen Fenike dilinin yardımıyla, Hitit hiyeroglif yazısını çözmüştür.Bossert’in bu başarısı, o güne dek okunamayan yüzlerce belgenin okunabilmesini sağlamıştır.Çek arkeoloğu ve dil uzmanı Hrozny ise, Hitit çiviyazısını sökerek, Yakındoğu’nun eski tarihine ışık tutmuştur.Keza, Boğazköy’deki (Çorum) Hitit arşivlerinde yer alan tabletleri inceleyerek, Hititçenin Hint-Avrupa dil ailesine girdiğini ve İtalik, Pers, Kelt ve Slav dilleriyle akraba olduğunu yazmıştır (1915; Hititçe, Yapısı ve Hint-Avrupa Dil Ailesinden Oluşu).Hrozny ayrıca, Hitit yasaları da dâhil olmak üzere, çok sayıda belgeyi Almancaya çevirmiştir. Böylece, Hititçeye ilişkin görüşlerini kanıtlamıştır.Buna ilaveten, Kültepe yakınlarında, Eski Asurca bine yakın tabletbulmuştur.Buluntularını daha sağlıklı tarihleyebilmek amacıyla ve yörede en uzun yerleşimin burada olduğu varsayımıyla, 1931 yılında, kazılarına Büyükkale’de (Çorum) yeniden başlayan Bittel ise, daha ilk kazı çukurunda, Hititlerin binlerce tabletten oluşan Kraliyet Arşivi’ni bulmuştur.1931 – 1933 yılları arasında yaptığı kazılarda, Bittel, çiviyazılı yaklaşık 3 bin kil tablet ele geçirmiştir.Winckler de Boğazköy’de, Kraliyet Arşivi olduğu ama büyük bir yangın geçirdiği sanılan bir mekânın kalıntıları arasında, binlerce kil tablet bulmuştur. Bu tabletlerin çoğu, bilinmeyen bir dilde yazılmıştır.Gerçi, bu dilin Hititçe olduğu anlaşılmıştır. Keza, Winckler, aralarında Akadça çivi yazılı birkaç tabletteki metnin çevirisini yapınca, bunun Kadeş Antlaşması’nın metni olduğu ortaya çıkmıştır.Akad dilinde yazılan bu antlaşma, Yakındoğu’da imzalanmış ilk antlaşma olma niteliği taşımaktadır. Hitit başkenti Hattuşa’ya (Boğazköy, Çorum) yaptığı bir gezide, çiviyazılı Hitit tabletleri arşivinin bulunuşuna tanık oluşu, İngiliz arkeoloğu Garstang’ın akademik yaşamında, yeni bir dönemin başlamasını sağlamıştır.
OMÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serkan Şen, Anadolu’da Milattan Önce varlık gösteren Sümerlerin Türkçe'nin ilk verinti sözcüklerini içeren ilk dil varlığına sahip olduklarına ilişkin bana özel açıklamada bulundu:
“Sümerce ile Türkçe arasındaki bu ortak kelimeler, bazı araştırmalarda, Sümercenin Türkçeyleortak kökten geldiğine ilişkin görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.Biz dil bilimciler, ortak sözcüklerin eş zamanlı dil etkileşimine delil olarak gösterilebileceğini ifade ederiz.M. Ö. 4 bin – M.Ö. 2 binli yıllar arasında, Anadolucoğrafyasında yaşamış olan Sümerler, bu coğrafyaya Türk dilinin ilk izlerinin taşınmasına da vesile olmuşlardır.”Prof. Dr. Şen, Türkçe'nin ilk verilerinin ortaya çıktığı bir dil yapısına tanıklık etmesi açısından Anadolu’nun önemli bir coğrafya olduğu tespitinde bulundu.