Lozan Antlaşması’nın Türkiye’nin tapusu olduğunu ilk söyleyenlerdenim. Tapudaki bilgilerle yerin sahibinin, ruhsattaki bilgilerle aracın sahibin belli olduğu gibi; Lozan Antlaşması ile Türkiye’nin kara ve deniz sınırları belirlenmiştir. Lozan’a göre Yunanistan’ın kara suları 3 mildir. Ancak daha sonra Türkiye’nin de onayıyla karasuları 6 mile çıkarılmıştır.
Yunanistan 3 mil dışındaki adalarını silahlandıramaz. Bugün Yunanistan kara sularını 12 mile çıkarmanın, Ege’yi Yunan gölüne çevirmenin hesaplarını adım adım hayata geçiriyor. Yunanistan’daki ABD üsleri Türkiye’ye karşı kurulmamış olsa da Rusya’nın Akdeniz’e inmesinin önünü kesebilmek için Ige’nin Yunan gölü haline getirilmesine katkı vermektedir.
Kendi adalarını silahlandırması, kara sularını genişletmesi savaş sebebi ‘Casus belli’ iken, Başbakan Ahmet Davutoğlu zamanında savaş sebebi olmaktan çıkarıldı. Yunanistan sadece kendi adalarını değil; bizim adalarımızı da silahlandırıyor. Erdoğan da kaldırılan ‘Casus belli’den söz ediyor.
Kıbrıs Barış Harekatı’nın ardından Rum yönetimi kendilerinin ‘Kıbrıs’ın tek devleti olduğunu ileri sürerken, Türk tarafı eşit haklara sahip ya federasyon ya da iki devlet tezini savundu, anlaşma sağlanamadan 30 yıl böyle geçti.
Rumlar bu şekilde AB’ye üye olmak isterken AB’nin Genişlemeden Sorumlu Yetkili Komiseri Alman Milletvekili Günther Verheugen, aralarında sorun olan ülkeler iki tarafın onayı olmadan AB’ye üye olamaz dedi. Türkiye ile aralarında sorun olduğu için, Türkiye’nin onayı olmadan Rumların AB’ye üye olmayacaklarını söyledi.
Buna rağmen, inanılmaz ama gerçek; Ak Parti’nin ilk Dışişleri Bakanı Yaşar yakış 30 yıldır verilmeyen onayı, ‘Çözümsüzlük çözüm değildir, Onay vermeyelim de Avrupa ordularını karşımıza mı alalım?’ diyerek verdi. Rum Cumhuriyeti olarak değil; tüm Kıbrıs’ı temsilen tek devlet; KKTC’yi de içine alan ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ olarak, Türkleri de temsilen Rumlar AB’ye üye oldu. Bizden başka Rum Cumhuriyeti veya Güney Kıbrıs Cumhuriyeti diyen yok; Türkiye Rumların ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni onayladı. Bunları ne Ak Partililer ne de muhalefettekiler bilir. Bunun için din dersinden önce ‘Zorunlu dün dersi’ gerekir bize.
Türkiye’nin onayıyla Rumlar ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ olarak AB’ye üye oldu. Almanya Başbakanı ‘Rumlara hakkı olmayan verilerek şımartılıyor’ derken, hakkı olmayanı Avrupa değil bizim hükümet verdi. KKTC’yi Avrupa nasıl tanısın?
Şimdi ‘Ey Fransa senin ne işin var Akdeniz’de?’ demenin bir anlamı yok, tüm AB üyesi ülkelere Kıbrıs’ın yanında olma hakkı veren Y.Yakış bu ülkeden yargılanmadan, beslenirken, Kıbrıs Türkü’ne özgürlük getiren Eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu idam edildi. Bu ülkede hizmet edenler asılırken, ihanet edenler besleniyor.
Kıbrıs’ta Rumları, Suriye’de Kürtçü örgütleri: PYD ve türevlerini kendi emeğimizle besleyip, büyüttük. PKK’nın Suriye Kolu PYD’nin başkanı Salih Muslim’e kırmızı pasaport verdik, Başbakan Ahmet Davutoğlu döneminde kırmızı halı sererek ağırladık, bir yıl sonra İNTERPOL’e ‘Kırmızı Bülten’le arama kararı gönderdik. Arama kararımız ciddiye alınmadı, Salih Muslim kararımıza rağmen, Avrupa’da ve ABD’de serbestçe dolaştı.
Türkiye’nin Kıbrıs’taki hükümranlık hakları AB üyeliğiyle sınırlı değil; Rahmetli Fatin Rüştü Zorlu’nun 11 Şubat 1959’da İsviçre’de Yunanistan ve Birleşik Krallık (İngiltere) ile imzaladığı Zürih Antlaşması’ndaki Garantörlük hükmüne dayanmaktadır! Kıbrıs çıkarması da bu haklara dayanılarak yapıldığı için işgal değil; barış harekatıdır.
Bakanlar gaflet, dalalet hatta ihanet içinde olsa da Türk ordusu Kıbrıs’ta ebediyen görevinin başında olacaktır.