Rus savaş gemisi, üzerinde bir asker omzunda ‘karadan havaya atış yapabilen 4,5 km menzilli bir füze’ taşıdığı halde İstanbul Boğazı'ndan geçti. Geçiş süresince asker konumunu korudu. Olayla ilgili Dışişleri Bakanı M.Çavuşoğlu açık provokasyon derken, analistler Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne aykırı; provokatif, tehdit ve tahrik içeren bir durum değerlendirmesinde bulundu. Bazıları da askerin hatıra fotoğrafı çektirmiş olabileceği ihtimaline yer verdi. Geçiş süresince asker pozisyonunu değiştirmediğine göre hatıra fotoğrafı söz konusu değil. Putin fiili bir durum yaratmıştır. Türkiye tahriklere kapılmamış; ‘soğuk kanlılığını’ korumuştur.
Boğazdan geçen gemilerin güvenliğinden Türkiye sorumludur. Bir önlem alınacaksa, bu önlemi Türkiye alır. Silahlarını halka çevirerek; göstere göstere geçiş uluslar arası hukuka aykırı. Türkiye’nin en büyük şehrinin ortasında uluslararası sözleşmeler ihlal edildiyse ki edildi; Türkiye’ye düşen, o askerin oradan indirilmesini sağlamaktı. Derhal nota mı verilecek, Büyükelçi mi çağrılacak, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov mu aranacak; asker keskin nişancı (sniper) tarafından mı vurulacak, birisi yapılarak o asker güverteden indirilmeliydi. Türkiye egemenlik haklarını korumamıştır veya koruyamamıştır. İstanbul’un güvenliği o askerin insafına terk edilmiştir.
Şanı Yüce Allah’ın rahmeti, Resulüllah (SAV)’ın şefaati üzerine olusun, rahmetli Annem derdi ki ‘Uyuma uyursan sakalından fare geçer; yol olur.’ Yanlışa ‘dur’ demezsiniz, yanlışı yapanlar bunu alışkanlık haline getirir, başkalarının yapmasının da yolunu açar..
Obama Türkiye’ye geldiğinde şehir turlarında ağır silahlı ABD askerleri tarafından korundu. IŞİD’in kullandığı pikap tipi araçların kasasında dakikada 4 bin mermi atan makineli tüfeklerle Amerikan korumalar Ankara ve İstanbul sokaklarında dolaştı. Bu da aynı boğaz ihlali gibi uluslar arası hukuka aykırıydı. Yakın korumalar Amerikan olabilir, ama çevre güvenliği Türk olmak zorundaydı. O zamanki ihlale biz itiraz ettik, ama bizden başka itiraz eden olmadı. Obama Ankara’da, İstanbul’da ağır silahlı dolaşırsa, Putin de boğazdan füzeyle geçiş yapar.
Obama o zaman TBMM’de ‘Kürtler azınlıktır. Haklarını verin’ dediği zaman da kimseden ses çıkmadı. Bunu söylemekle Türkiye’deki azınlıkların kimler olduğunu belirleyen Lozan Antlaşması’nı yırtmış oldu. Lozan’a göre Türkiye’de Müslüman azınlık yoktu, ama Obama ‘var’ dedi; ‘var’ demekle de kalmadı haklarının verilmesini de emretti.
İki büyük proje aynı anda
Rusya’nın bin yıllık ‘Sıcak denizlere inme hayali’ gerçek olmuştur. Akdeniz savaş gemileriyle doldu. Bölgede Türkiye dışında herkesin söz hakkı var. Türkiye taraf olduğu ülkelerin hiçbirisinin desteğini arkasına alamıyor. Rusya artık Suriye’de bir daha çıkmayacağı üsler elde etti, Tmahawklardan çok daha etkin S 400 füzelerini, donamasını, uçak gemilerini ve kara birliklerini Suriye’ye soktu. Suriye’nin resmi yöneticisi Esad’ın çağrısı üzerine uluslar arası kurallara uygun girdiği Suriye’den bir daha çıkmayacaktır.
Rusya bu hayalini gerçekleştirirken, Batı da ‘Şark Meselesi’ni Türkiye’nin bölünüp, parçalanıp Anadolu’dan çıkarılması hayalini gerçekleştirmek üzere. Türkiye’nin bölgede tutunabileceği, bölgenin en zayıf, en kaypak halkası, türk düşmanı Barzani kalmıştır. Bunun için dünyanın tamamına yakının bir şekilde söz sahibi olduğu Ortadoğu’da Türkiye’ye göçmen ve Peşmerge Reisi ağırlamak düşmüştür. Komşularla ‘Sıfır sorun’ diye çıkılan yolda, elde sıfır dost kalmış. M. Barlas’ın dediği gibi; AB’nin kapısında başlayan yolculuk, Ortadoğu ülkesi olmakla sonuçlanmıştır. Uluslar arası hukuk Ortadoğu ülkeleri için değil; gelişmiş batı ülkeleri içindir. Sorun buradan kaynaklanıyor; Obama da, Putin de kuralları bunun için ihlal ediyor.