Birçok yazımızda bunca felakete rağmen yapay bir sükunet yaşadığımızı, terör örgütünün insafına terk edilen güvenlik politikaları sonucu can ve mal güvenliğinin ortadan kalktığını belirtmiştim. 7 Haziran Gn. Seçimlerinden sonra, Ak Parti’nin doğu ve güneydoğuda aldığı oyların düşmesi, , birçok seçim bölgesinde Ak Parti’nin hiç oy alamaması, oyların tamamına yakınını HDP’nin alması hükümetin güvenlik politikasını değiştirmesine neden oldu. HDP Gn. Başk. Selahattin Demirtaş, 1 Kasım Seçimlerinin, hükümetin planladığı – Taşımalı Seçim - şekilde yapılamayacağını, seçimin nasıl yapılacağına kendilerini karar vereceğini, olayların, yeni seçimin şartlarını kimin belirleyeceğinden kaynaklandığını söyledi.Alan hakimiyeti olan seçimin şartlarını belirler. Bu nedenle PKK 'vur kaç yerine vur yerleş' politikası izliyor. Bu duruma nasıl gelindi?
Fırtına öncesi sessizlik (13 Şubat 2014 Halk Gazetesi 3. Boyut Mehmet AKSOY)
Hükümetle PKK arasındaki antlaşma fırtına öncesi sessizliğe benziyor. Bu durumdaki sessizlik, daha sonra meydana gelecek büyük olaylardan önceki geçici durgunluğu ifade eder. Genel seçim öncesi, seçmenin tercihini etkilemek için, hükümet PKK ile anlaşarak geçici eylemsizlik; sessizlik süreci başlatıyor.
Terör örgütünün başı Öcalan’ın, ‘PKK tüm unsurlarıyla silah bıraksın. Artık silahlı mücadele bitmiş, siyasi mücadele başlamıştır’ şeklindeki sözde beyanı hükümet ve HDP unsurları tarafından ortak bir açıklamayla duyurulacak.
‘Her ne bahasına olursa olsun, sonunda beklenen barış sağlandı’ algısı oluşturulacak. İnandırıcılığını artırmak, yapılanın Kandil’in değil de hükümetin talebi olduğu algısını oluşturmak için de Kandil’in direndiği haberleri yapay bir şekilde yayılacak. Bu algı oluşturulurken IQ’sü tek rakamlı ‘akiller’den de yararlanılacak.
Kabustu gerçek oldu. Her seçim öncesi bu ateşlerin kesildiğini, kesilen, sönen ateşlerin seçimden sonra nasıl cehenneme dönüştüğünü, kırsaldaki terörün şehre indiğini, ayaklanmaya dönüştüğünü, devletin acze düştüğünü; polislerin karakola, askerin kışlaya hapsedildiğini, bölgenin PKK’nın denetimine girdiğini defalarca görmedik mi? Milletin kabusları, PKK’nın hayalleri gerçek olmadı mı? Terörün ateşi yerine, korucu, polis ve asker ailelerinin ocakları sönmedi mi? Olan, biten gizli sansüre; karartmaya rağmen herkesçe görülmedi mi?
Antlaşma çoğunlukla çatışan taraflardan birinin yenilmesi durumunda yapılır. Kandil peş peşe yaptığı açıklamalarda TC Devleti’ni yendiklerini söylerken, hükümetten veya devletten kimin yenildiği veya galip geldiği konusunda bir açıklama yok. Strateji gereği; toparlanma imkanı bulup daha büyük savaşa hazırlanmak için de barış yapılır. Hangi açıdan bakılırsa bakılsan seçim sonrası tüm yollar kanlı bir iç çatışma ve ayaklanmaya çıkıyor.
Silahlı propaganda.Silahlı unsurların sınır ötesine gidip gitmediğini kim denetleyecek? Daha önce de bırakıp gitmişlerdi. Cumhur Başkanı Erdoğan, başbakanlığı döneminde seçim öncesi ‘silahları bırakıp gittiklerini’ söylemedi mi? Söyledi, hepimiz duyduk ve inandık. Ona göre de oy kullandık.
Peki, seçim sonuçlarını değerlendirirken zamanın Başbakanı Sayın Erdoğan BDP için, ‘Silahı bırak da o oyları al bakalım, silah zoruyla, silahlı baskı sonucu o oylar alındı’ demedi mi? Bunu da dedi. Oyları siyasi değil; silahlı propagandayla almışsa ki öyle aldı. Aynı şey tekrarlanarak farklı sonuç elde edilir mi? Einstein’a göre; aynı şey yapılarak farklı sonuç beklemek ahmaklığın tanımlarındandır.
Fırtına öncesi sessizlik, meydana gelecek kasırganın ağaçları kökünden söküp, hayatları söndüreceğinin habercisidir. Bu antlaşma da, daha önce defalarca tekrarlanan, Türkiye’yi bugünkü duruma getiren gizli amaçlı oyunların senaryosudur. İzleyerek veya figüran olarak bu oyunun dolayısıyla sorunun parçası mı olacağız? Shakespeare’in dediği gibi ‘Olmak ya da olmamak’. Seçim öncesi verilecek tavizler seçim sonrası Türkiye’yi bu soruyla karşı karşıya getirecek. Göz olanı; akıl olacağı görür: Her şey gittikçe zorlaşacak; bugün devletin kullanamadığı silahı yarın siviller kullanmak zorunda kalacak.