Hristiyanlığa göre; çocuklar günahkar doğar. Papaz tarafından vaftiz edilerek günahlarından arındırılır. Ancak İslam inancına göre; çocuklar, kimin çocuğu olursa olsun ve nerede doğarsa doğsun günah sız doğar. Büyüklerin günahlarının bedeli çocuklara ödetilemez.
Türkiye'den Yunan adası Kos'a geçmeye çalışan mültecileri taşıyan bir botun batması sonucu boğulan çocuğun cansız bedeni Bodrum'da kıyıya vurunca binlerce belki on binlerce çocuğun ölümünün göstermediği etkiyi gösterdi. Batı dünyasının dizi gibi izlediği; martı ölümlerine gösterdiği tepkiyi göstermediği çocuk ölümlerine ilk defa dikkat çekilebildi.
Özellikle Ortadoğu’da olmak üzere tüm dünyada savaş ve çatışmalarda çocuklar ölüyor. Hayatta kalabilenler yakınlarını kaybediyor, hayatları boyu sürecek travmalar yaşıyor. ‘Arap baharı’ diye başlatılan, ancak kısa bir süre sonra Arap ve Türkmenler başta olmak üzere Ortadoğu ve tüm Kuzey Afrika halklarının hayatı cehenneme döndü. Özellikle Avrupa ve Müslüman ülkelerden oluşan koalisyon güçlerinin hava saldırılarında, bölgesel çatışmalarda binlerce çocuğun vücutları da hayatları da paramparça oldu. Hayatta kalanlar birbirinden koptu. Sınırlarda kayboldu. Ülkelerinde yaşama imkanı olmayan aileler; dillerini dinlerini bilmedikleri ülkelere iltica etmek için umut yolcuğuna çıktı. Kaçak yolla Akdeniz ve Ege denizini aşmaya çalışırken birçoğu boğuldu ve her gün yenileri boğuluyor. Çocuklar gelecektir. Kanla barutla büyüyen çocuklardan nasıl barış beklenebilir. Alt kattaki yangına duyarsız kalanlar, yangının belirli bir zaman sonra üst kata sıçrayacağını göremiyor, endişelenmiyor. Petrolü, enerjiyi düşünüp de çocukları düşünmeyenler bu acıya ortak olmazsa, yaraları sarmazsa yarın onların çocukları da aynı acıyı yaşayacaktır. Çocukları ihmal eden geleceğini ihmal eder. Çocukları unutmayalım.
YALNIZ SEKİZ DAKİKAN VAR...
Hikâyede anlatılan efsaneye göre bir kadın, bir gün kucağındaki çocuğu ile
birlikte bir mağaranın önünden geçerken içeriden gelen bir ses duyar:
‘İçeri gir ve ne istersen al, ama en mühim olanı unutma! Yalnız sekiz dakikan var.
Sen çıktıktan sonra kapının bir daha asla açılmayacağını da dikkate
al... Ancak bu fırsatı kaçırma, ama yine de en mühim şeyi unutma..."
diyor, durmadan ikaz ediyordu.
Kadın mağaraya girer ve büyük bir servetle karşılaşır. Yığınla altın ve mücevherleri görünce
şaşkına döner ve çocuğunu yere bırakarak hemen büyük bir hırsla mücevherleri toplamaya başlar.
Bu sırada o esrarengiz ses yine duyulur:
‘Yalnız sekiz dakikan var...’
Sekiz dakika çabuk geçer. Kadın toplamış olduğu kıymetli taşlar
ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koşar ve kapı kendiliğinden
kapanır... Bu sırada çocuğunu içerde unutmuş olduğunun farkına varır, ama
iş işten çoktan geçmiştir. Ağlamak, sızlamak, dizini dövmek, saçını-başını yolmak fayda vermez.
Kapı bir kere daha açılmamak üzere kapanmıştır.
Zenginlik uzun sürmez, ama ümitsizlik hep yaşar.
Aynı şey çoğu zaman çoğu insanın başına da gelir.
Bu dünyada yaklaşık 80 senelik ömrümüz vardır ve bir ses daima bize:
‘Sakın en mühim şeyi unutma!’ der gibidir.
Mühim olan açık, net bir şekilde bellidir, o da: ‘Ebedi hayatı kazanmak...’tır.
Kaybedilme ve riske sokamayacağımız şeyler:
Manevi değerler, doğru inanç, doğru arkadaş, doğru çevre, doğru aile, hakiki dostlar ve sana ayrılan sınırlı hayattır.
Maalesef biz en mühim şeyleri çoktan unutmuşa benziyoruz... Çünkü , çocuk unutulursa her şey unutulur.