Başbakan Ahmet Davutoğlu MKYK üyelerine, MHP Genel Merkezi’ne yaptığı ziyaretin beklenenden kısa sürmesi üzerine ‘Çok kısa oldu bu görüşme’ dediğinde, Bahçeli’nin espriyle “İsmet Yılmaz ile görüşmemiz 2 dakika sürdü, ama kendisi Meclis Başkanı seçildi, demek ki 2 dakika da olsa sonuç alınabiliyor” dediğini aktardı.
Davutoğlu, Bahçeli’nin bu yanıtının azınlık hükümetlerine seçim şartıyla destek verebileceği şeklinde yorumlanabileceğini belirtti...
Davutoğlu nalıncı keseri gibi kendine yontuyor. İzah edilebilir mi? MHP’nin, Ak Parti ile bir koalisyona ‘hayır’ deyip, Ak Parti’nin tek başına iktidarına ‘evet’ demesini MHP ve Bahçeli’den evvel, Davutoğlu’nun açıklaması gerekir. Çoğunluğa ‘hayır’, azınlığa ‘evet’ demek mümkün mü? Demokrasi çoğunluk ve çoğulculuk değil mi?
Ceviz ağacı resim çeker mi?
Doymamış yağ içeren ceviz, vücuttaki doymuş yağların çözülmesinde; fazla kiloların atılmasında önemli bir rol oynuyor. Bu pazarki konumuz ceviz ağaçlarının ve cevizin bilinen fayda veya özellikleri değil; az bilinen; resim çekmeleri ve havaya sülfür salmalarıdır.
Ceviz ağaçları, ömürlerinde bir saat çevrelerindeki manzaranın resmini çekiyorlar, tıpkı bir ağacı kesip iç bölümünü kazıyarak resim çizme gibi. Eğer çekeceği resim yoksa, ağacın içi yanık gibi, kahverengi ve koyu oluyor. Dalın gövdedeki ilk yeri; her budak oluşumunda resim çektiği de iddialar arasındadır.
Yaşar Kemal, Tek Kanatlı Bir Kuş Romanında,‘Ceviz ağacı çok değerlidir ama altında uyumayacaksın, gölgesi ağırdır. Bir de ceviz ağacının bir huyu vardır, budaklarından birisi oluşurken yakınında kim varsa, ne varsa hemencecik budağın içine resmini nakşediverir. Zamanla budakla birlikte resim de büyür… Zinhar, ceviz ağacı altında cima etmeyesin, sakıncalıdır. Ola ki, resminiz olduğu gibi, o durumda budaklara çıkar.’ diyor.
‘Cevizin altında oturulmaz’
Ceviz ağacı sülfür gazı salgılar. Sülfür, havadaki diğer gazlardan daha ağır olduğu için dibe çöker ve cevizin altında oturanı sersemletir. Uyutma özelliği, halk tarafından tam algılanamadığı için büyüklerimiz ‘cevizin altında oturulmaz’ demişlerdir. Sülfürün etkisiyle meydana gelen derin; mışıl mışıl uyku, yanlış bir kanaat olarak yarı ölüm algısı oluşturmuştur.
Üstelik sülfür gazının (oranlı olduğu müddetçe) ozon tabakasını tamir etme özelliği vardır.
Alakargalar, toprağa sakladıkları cevizlerin yerini bulamazlar ve saklanan cevizler büyüyüp ağaç olur. Böylece insan gitmediği yerlerde de ceviz ağaçlarına sıkça rastlanır. Ceviz ağaçlarının yetişmesinde önemli rol oynayan alakargaların avlanması özellikle bu nedenle yasaklanmıştır.
Muş mu, Huş mu?
Yemen (Muş) Türküsü’nde geçen ‘Burası Muş’tur’ ifadesinin doğru olmadığı adı geçen yerin Yemen’de bulunan ‘Huş’ olduğu iddialarına karşı çıkan Emekli Kurmay Albay Oğuz Kaleli konuyla ilgili kitabında şu bilgilere yer veriyor:
Birinci Dünya Savaşı'nda İstanbullu, Askerlik Şubesi Başkanı ve Müzisyen Yüzbaşı Selahattin Ethem asker toplamak için ilk defa Muş’a gelir.
Şehrin içinde kadınlar ve genç kızlar ağıt yakmaktadırlar. Yüzbaşı soruyor: 'Hayrola bacılar, hanımlar bu ağıtlar niye? Bir cenazeniz mi, acınız mı var?' 'Kumandan Bey, erkeklerimiz, oğullarımız askere gitti, senelerdir dönmedi.' 'Nereye gittiler?', 'Yaman illerine', 'Yemen neresidir, bilir misiniz?', 'Bilmeyiz, ancak orada gül-çiçek yoktur, çemen (çimen) vardır, Erkeklerimiz mektuplarında çiçek yerine çemen gönderiyorlar.
Müzisyen olan Yüzbaşı, hüzünle bir köşeye oturur, küçük defterini çıkarır ve ‘Muş-Yemen Türküsü'nün ilk mısralarını kaleme alır.Asker toplamaya geldiği Muş'un rampalı yokuş yolunu çıkarken dudaklarından "Burası Muş'tur, yolu yokuştur" mısralarının döküldüğünü, şehrin dağların arasında sisli ve dumanlı görüntüsü nedeniyle de, "havada bulut yok, bu ne dumandır" mısralarını söylediği anlatılan kitapta, türküde geçen yerin Muş değil, Yemen'deki "Huş" olduğu iddialarına da cevap verdi.
Kalelioğlu, ‘Türkünün Muş'ta yazıldığı kesindir. Yüzbaşı’nın Muş'tan Yemen'e giden askerlerin yakınlarının elemli ağıtlarını gerçek olaylarla birleştirip kağıda dökülmesiyle ortaya çıkmıştır.’ diyor.
Askerin gittiği yer Yemen’deki Huş da olsa, ağıt yakılan ve ağıtta geçen yer Muş’tur. Gidilip gelinmeyen yer olarak geçmiyor Muş, gidip gelmeyenlerin arkada bıraktıkları, ayrılık acısının yaşandığı yer olarak geçiyor.